30 Haziran 2014 Pazartesi

Beyonce, dünyanın en etkili ünlüleri listesinde zirvede

NEWYORK – Forbes tarafından bu yıl 15′incisi yapılan dünyanın en etkili 100 ünlü ismi listesine göre, Ritim ve Blues (R&B) şarkıcısı, yapımcı, aktris, dansçı ve model Beyonce, 95 konserlik turnesi ve adını taşıyan yeni albümü nedeniyle birinci ilan edildi. 

Geçen yıl listede birinci olan Oprah Winfrey, bu sene dördüncü sıraya gerilerken, Miami Heat’in ünlü oyuncusu LeBron James listede ikinci, Dr. Dre olarak bilinen rap şarkıcı Andre Young ise üçüncü sırayı aldı. Oscar törenlerini de sunan televizyon sunucusu Ellen DeGeneres de listenin üst sıralarında yer aldı. 

En etkili ünlüler listesinde ilk 10′a beş kadın girerken, listeye Afro-Amerikalılar damgasını vurdu. 

Sony müzik şirketinin verdiği bilgiye göre, Beyonce’nin albümleri 100 milyondan fazla kopya sattı. 

Beyonce’nin üçü Destinys Child grubuyla birlikte olmak üzere toplam 17 Grammy müzik ve sahne sanatları ödülü bulunuyor. Bir yıl içinde 95 konser düzenleyen Beyonce, her bir konserinden 2,4 milyon dolar kazanırken, son bir yılda toplam 115 milyon dolarlık gelir elde etti. 

ABD Başkanı Barack Obama’nın aile törenleri ve resmi törenlerde de sahne alan Beyonce, Obama’nın 21 Ocak 2013′teki yemin töreninde performans sergileyerek, ABD Milli Marşı’nı seslendirmişti. 

Beyonce 2009 yılında da Obama’nın ilk yemin töreninin yapıldığı balo gecesinde “At Last” parçasını okumuştu. İşte Forbes dergisinin en etkili 10 ünlüsü ve yıllık kazançları: 

1. Beyoncé Knowles (115 milyon dolar)

2. LeBron James (72 milyon dolar)

3. Dr. Dre (620 milyon dolar)

4. Oprah Winfrey (82 milyon dolar)

5. Ellen DeGeneres (70 milyon dolar)

6. Jay Z (60 milyon dolar)

7. Floyd Mayweather (105 milyon dolar)

8. Rihanna (48 milyon dolar)

9. Katy Perry (40 milyon dolar)

10. Robert Downey Jr. (75 milyon dolar)


(AA)

Almanya 2-1 Cezayir

2014 FIFA

Dünya

Kupası ikinci turunda eşleşen

Almanya

ile Cezayir, tarihlerinde 3. kez karşı karşıya geldi. Normal süresi 0-0 sona eren mücadelede Panzerler, Schurrle ve Mesut Özil’in golleri ile ile 2-1 çeyrek finale yükseldi. Slimiani 120+1′de attığı gol ile takımını umutlandırdı ama yeterli olmadı ve Cezayir Dünya Kupası’na 2. Tur’da veda etti.

Brezilya’nın Porto Alegre kentindeki Beira-Rio Stadı’nda mücdeleyi Brezilyalı hakem Sandro Ricci yönetiyor.. Ricci’nin yardımcılıklarını aynı ülkeden Emerson de Carvalho ve Marcelo

van

Gasse yaparken, maçın dördüncü hakemi ise Guatemala’dan Walter Lopez…KADROLARALMANYA: Neuer, Howedes, Schweinsteiger, Ozil, Muller, Lahm (c), Mertesacker, Kroos, Gotze, Boateng, MustafiCEZAYİR: M’Bolhi, Mandi, Belkalem, Halliche, Ghoulam, Mostefa, Lacen, Taïder, Feghouli, Soudani, SlimaniMAÇIN AYRINTILARI

Dk. 120+1: Slimani maçın bitimine saniyeler kala takımını umutlandırdı.

Dk. 119: Mesut Özil sahneye çıktı ve Almanya’yı 2-0 öne geçirdi.

Dk. 90+2: İlk uzatma devresinin daha ikinci dakikasında Schurle Almanya’yı 1-0 öne geçiren golü attı.

-Hakem normal süreye 4 dakika ekledi..

-Maçın son 10 dakikasına girilirken Almanya gol için bastırıyor.. Cezayir’de kontralarla etkili olmaya çalışıyor.

-İlk yarı 0-0 sona erdi.

-Maçın ilk yarısında her iki takımda tedbiri elden bırakmadı ve rakip kalede cılız ataklar geliştirdiler.

-Hakemin ilk düdüğü ile mücadele başladı.

İki takım arasındaki önceki iki karşılaşmada da sahadan galip ayrılan taraf Cezayir oldu.

Afrika

temsilcisi bu maçlarda 4 gol kaydederken, Almanya sadece 1 gol bulabildi.

Suarez'e ayda 500 Euro'luk teklif

FIFA üyesi olmayan Kosova takımı Hajvalia, İtalyan futbolcu Giorgio Chiellini’yi ısırmaktan 9 milli maç ve 4 ay futboldan men cezası alan Luis Suarez’in kendilerinde oynaması için teklifte bulundu.


Suarez: Rakibimin üstüne düştüm


“KOMİK BİR TEKLİF AMA…”


Geçen sezon Kosova Kupası’nı müzesine götüren Hajvalia’nın teknik direktörü Xhavit Pacolli, Kosova’nın Sport Plus gazetesine yaptığı açıklamada, “Kosova henüz FIFA üyesi olmadığı için Suarez’in 4 ay boyunca burada oynamasında bir sakınca olduğunu sanmıyorum. Bu yüzden teklifimizi Liverpool’a göndereceğiz” ifadelerini kullandı.

Yıldız futbolcuyu 4 aylığına kiralamak için Liverpool’a 30 bin, 27 yaşındaki golcüye de aylık bin 500

euro

teklif etmeye hazırlanan kulüp, “Belki onun için komik bir rakam ancak elimizden gelenin en iyisi bu. Teklifimizi kabul ederse burada çok iyi karşılanacağına şüphesi olmasın” ifadelerini kullandı.


Suarez ısırdı, taraftar kopardı!

SUAREZ ÖZÜR DİLEDİ

Liverpool’un Uruguaylı golcüsü, twitter hesabından gönderdiği mesajla, ısırdığı Chiellini ve uluslararası futbol camiasının kendisini affetmesini istedi.

27 yaşındaki futbolcu, mesajında şu ifadeleri kullandı:

“Evimde ailemle geçirdiğim birkaç günden sonra hem sakinleşme hem de 24 Haziran’daki İtalya-Uruguay maçında yaşanan olayı gözden geçirme fırsatım oldu. Olay sonrası yapılan değerlendirmeler ve çelişkili açıklamalar bir kenara bırakıldığında, meslektaşım Giorgio Chiellini’nin, benimle girdiği mücadelede ısırıkla sonuçlanan fiziksel bir acıya uğradığı gerçektir. Bu yüzden derin pişmanlık duyuyorum. Giorgio Chiellini ve tüm futbol ailesinden özür diliyorum. Böyle bir olayın bir kez daha tekrarlanmayacağına dair kamuoyuna söz veriyorum.”

Chiellini ise Suarez’in özrüne, twitter hesabından, “Yaşananların hepsi unutuldu. Umarım FIFA cezanı düşürür” mesajıyla karşılık verdi.


“FIFA’ya karşı oynadık”

Cemil İpekçi: Halk plajı diye donla denize giriyorlar

BODRUM – Böcek ısırması nedeniyle hastaneye kaldırılan ve tedavisinin ardından taburcu edilen Cemil İpekçi, kan tahlillerinde bir şey belirlenemediğini belirtirken dün akşam yeniden kontrol için Bodrum Devlet Hastanesi’ne geldi. Yarım saat hastanede kalan İpekçi çıkışta gazetecilerin sorularını yanıtladı. Cemil İpekçi, denize girdiği halk plajının ve evinin etrafındaki sokağın yeteri kadar temiz olmadığını savunarak bu durumdan şikayet etti. İpekçi, herkesin kimin cumhurbaşkanı seçileceği konusunun peşinde olduğunu öne sürerken şöyle dedi:

“Ama unutuluyor ki Cumhurbaşkanı kim seçilirse seçilsin en önemlisinin sağlığımız olduğunu düşünüyorum. Sahillerde belediyelerin çok dikkatli olması gerekiyor. Dünyanın her yerinde halka açık veya kapalı yeler yerler muhakkak sabaha karşı ilaçlanır. Çöpleri alıyorlar ama çöp tenekelerinin de temizlenmesi lazım, kokusu kalıyor.” “BEN DE ÇIPLAK GİREYİM”

Kumbahçe halk plajında denize girdiğini anlatan İpekçi, şöyle devam etti:

“Deniz kenarında oturanlar da dikkat etsin. Son derece sinirli ve kızgınım. Halkımız da temiz değil. Yiyor, içiyor çöpünü orada bırakıyor. Halk plajındayız, insanlar donlarla denize giriyor. Halk plajıymış. O zaman ben de denize çıplak gireyim. Donla girmek ne demek? Belediye zabıtasının kontrol etmesi gerekir. İlla seçim mi olması lazım. Kendi kardeşim olsa kabul etmiyorum. Buradan herkesi davet ediyorum. Lütfen o belediye çöp tenekeleri yıkanmıyorsa onun protestosunu yapsınlar. Lütfen denize girdikleri yerler temizlenmiyorsa onun protestosunu yapsınlar. Yanlarındaki çöp atıyorsa onu uyarsınlar. İktidarlar değişip yaşayabiliriz ama hastalıklarla yaşamamız mümkün değil.” “BİR MEYDAN İÇİN PROTESTO YAPTILAR SAĞLIKLARI İÇİN YAPMIYORLAR”

Cemil İpekçi, gösterdiği kolunun ‘Davul gibi’ şiştiğini kontrol için hastaneye gelmeye devam edeceğini anlatırken, şunları ekledi:

“Zehirlenip; anında alerjik bünye olsa ölebilirsin de. Herkes ‘Cumhurbaşkanı kim seçildi, iktidara kim geldi?’ dendinde. Kim gelirse gelsin, biz adam olmadıktan sonra, normal şeylere protesto koymadığımız sürece hangi iktidar gelirse gelsin yine şeyler olacak. Hastaneye geliyorsunuz. Ben bir vatandaşım ve emekliyim. Şöhret olabilirim. Ama emekliyim niye özel hastaneye gideyim? Senelerdir sigortamı ödemişim tabii ki devlet hastaneme geleceğim. Doktorlar da, hemşireler de çok iyi. Ama verilen imkan sanki kasaba hastanesi gibi. Bir meydan için dünya protestosu yaptılar, haklılar ama sağlıkları, eğitimleri için yapmıyorlar. Nasıl bir milletiz. Onun için son derece üzgünüm ve sinirliyim. İktidarla muhalefette işim yok.” (Osman URAS/DHA)

Aynı isale borusu 6 ayda 15. kez patladı!

BODRUM – Bodrum’a bağlı Güvercinlik Mahallesi’nde, saat 00.45 sırlarında isale hattı patladı. Altı ay içerisinde 15 kez patladığı belirtilen isale hattından çıkan sular nedeniyle mahallede sel oluştu. Yüksel Sokak’taki iki otomobil suların etkisiyle sürüklendi. 30 kadar ev ve işyerini dağlardan gelen çamurlu su bastı. Evlerine bir anda suyun dolması nedeniyle bazı kişilerin çatılara çıktığı görüldü. Oluşan sel bir çok evin bahçe duvarını yıktı, yollarda göçükler meydana geldi. Bodrum-Milas karayolu yaklaşık 1 saat kullanılamaz hale gelirken trafik polisleri ulaşımın kontrollü akışını sağladı.

Sel suyunda 48 TC 372 plakalı aracı sürüklenen Hüsamettin Tan, “Bir daha olmaz dediler, otomobilim ikinci kez sularla sürüklendi, içinde olsaydık boğulurduk. Bir mahallede her ay su isale hattı patlar mı? Geceleri gözümüze uyku girmiyor. Gece yarısı olması olayın boyutunu azalttı o anda sokakta bir kişi olsaydı denize kadar sürüklenirdi” dedi. Güvercinlik Köyü Muhtarı Mehmet Gereme ise şöyle konuştu:

“Çelik boru döşenerek yapımına başlanan yeni isale hattının bir an önce bitirilmesini bekliyoruz. Çünkü Güvercinlikliler olarak iki yıldır bu sel kabusunu yaşıyoruz. Serseri mayın gibi ne zaman patlayacağı belli olmuyor, aşırı maddi zararın yanı sıra can kaybı olmaması sevindirici bir durum.”

Bodrum-Milas karayolunun kısa süreliğine sel suları nedeniyle gelen taşlardan kapanırken jandarma güvenlik önlemleri aldı. Bodrum Belediyesi’ne ait itfaiye ve vidanjör ekipleri ev ve işyerlerinde temizliğe başlarken, jandarma ve Kaymakamlık görevlileri hasar tespitine başladı. (Yaşar ANTER-Osman URAS/DHA)

Moody's Türkiye'ye "kriz" uyarısı yaptı

Türkiye’nin ikinci büyük ihraç pazarı olan Irak’ta Haziran ayının ortasında hükümet birliklerine karşı taarruz başlatan Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) silahlı örgütü ve onu destekleyen gruplar ülkenin kuzeyini ele geçirdi. Irak ordusu militanları püskürtmek için dün IŞİD’in elindeki Tikrit kentine saldırdı.

Moody’s analisti Alpona Banerji tarafından yayımlanan notta, “Irak krizi Türkiye için kredi açısından negatif bir unsur. Cari açık üzerindeki baskıyı artırıyor, ekonomik büyümeyi olumsuz etkiliyor ve enflasyon baskılarını güçlendiriyor” denildi.

Raporda Irak’taki krizin uzaması ve özerk Kürt yönetimi bölgesine de yayılması halinde Türkiye’nin toplam ihracatının yüzde 15′ini etkileyebileceği ve büyümenin yavaşlayabileceği belirtildi.

Türkiye’nin geçen yıl 12 milyar dolar ihracat gerçekleştirdiği Irak’taki Körfez Arap ülkeleri ve Ürdün’e yapılan ihracatı da zorlaştırdığına dikkat çekilen raporda ihracatçıların Süveyş Kanalı veya İran gibi alternatif yolları kullanmaları halinde maliyetlerinin yükseleceği belirtildi.

Ayrıca Musul’un militanların eline geçmesiyle 115 dolara kadar yükselen, fakat daha sonra 113 doların altına gerileyen petrol fiyatlarında kalıcı yükselişlerin cari açığın dengelenme trendini zedeleyebileceği belirtildi.

Moody’s Türkiye’nin cari işlemler açığının yılın kalan döneminde daralarak yıl sonunda gayrı safi yurtiçi hasılanın (GSYH) yüzde 5.8′i oranında olacağını tahmin ediyor.

Moody’s Türkiye’yi “negatif” görünüm ve Baa3 kredi notu ile derecelendiriyor.

Moody’s Türkiye’nin kredi notuna yönelik düzenli gözden geçirme sonuçlarını 8 Ağustos’ta açıklayacak. (CNN Türk)

Vergide affın kapsamı daraltıldı

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in vergi cezalarının silinmemesi gerektiği yönündeki itirazlarının ardından, vergi cezalarının silinmesiyle ilgili madde düzenlemeden çıkarıldı. Yeni düzenlemeye göre, vergi cezaları ana

para

borcuyla birlikte mükelleflerden tahsil edilecek. TBMM

Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülen “Torba tasarı” üzerinde milletvekillerinin sorularını ve eleştirilerini yanıtlayan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Burada gündeme getirilen düzenlemelerin çoğuna, bir tasarı olarak gelse, bizim uygun görüş vermeme ihtimalimiz yüksektir. Ama teklif olarak geldiğinde takdiri size bırakacağız. Bize kalırsa bu düzenleme hiçbir şekilde af niteliğinde unsurları içermemeli, en ideali bu. Ama madem gündeme geldi bir an önce çıkmasını istiyorum. Niye? Çünkü bizim tahsilata ihtiyacımız var. Bunun bir an önce yasalaşması bu ülkenin faydasınadır” dedi.

Bu yapılandırmaların cumhuriyetin ilk dönemlerinden itibaren dönem dönem yapıldığını belirten Şimşek, “Genel olarak bizim siyaset kültürümüzde bu uygulamalar var. Keşke bir yolunu bulabilsek de zora giren ve ödeme kabiliyeti azalan şirketlere, spesifik bir yapılandırmayı yapabilsek ve genel, herkesin uyumunu da bozan bu adaletsizlik algısını artıran düzenlemeler yoluna gitmesek” dedi.FUTBOLCU İSTİSNASI KALKIYOR

Şimşek,

Türkiye

‘de kurumlar vergisinin yüksek olmadığını belirterek, “Bizim dönemimizde bir şirket 100 lira kar ediyorsa eskiden 65 lira vergi alınıyordu, şimdi 34 lira alınıyor” dedi.

Yapısal sorunlar olduğunu kendisinin de kabul ettiğini kaydeden Şimşek, “Rantlar, gayrimenkul rantları…

Ankara

‘da bir yerde 10 liraya bir dönüm aldınız. 5-10 yıl sonra oradan imar geçiyor veya şehir büyüyor, 10 liraya aldığınız dönüm belki abartıyorum ama 100 bin liraya, 1 milyon liraya çıkıyor. Ama sırf 5 yıl tuttuğu için o kazançtan bir kuruş vergi almıyoruz. İlk defa bu düzenleme ile bunu getirdik. Futbolcuların istisnasını o çerçevede kaldırıyoruz, beyan sistemini getiriyoruz. beyan sistemini genişletme imkanını Bakanlar Kurulu’na veriyoruz. Beyan sistemi doğru bir sistemdir. Mükemmel değil ama çok önemli adımlar” diye konuştu.

Başbakan'ı dinleyen polisler hakkında ceza istemi

ANKARA – Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölümüyle ilgili yürütülen soruşturmada Ahmet Özal ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı dinledikleri ve dinlemeyi kaydettikleri gerekçesiyle 5 polis hakkında ‘gizliliğin ihlali’ suçundan cezalandırılmasını talep etti.

Cumhuriyet Savcısı Alper Türközmen’in hazırladığı iddianamede, Cumhurbaşkanı Özal’ın ölümüne ilişkin yürütülen soruşturma ve tahkikat kapsamında 21 Kasım 2011′de Ahmet Özal hakkında “iletişimin tespiti, dinlenmesi, kayda alınması ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine” karar verildiği hatırlatıldı.

Şüphelilerin Ankara Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde görevli oldukları kaydedilen iddianamede, 3 Aralık 2012′de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Ahmet Özal’ın arasında geçen ve içeriğinde herhangi bir suç unsuru bulunmayan telefon konuşmasının polis memuru Harun Atıcı tarafından “bilgi notu” olarak kaydedildiğine yer verildi.

Kaydedilen bilgi notunun ve ses kaydının polis memuru Mehmet Gezginci ile komiser yardımcısı Yasin Çakmak tarafından dinlenip bakıldığı belirtilen iddianamede, Harun Atıcı, savunmasında soruşturma kapsamında dinlenen hedef şahısların önemli görüşmelerinin bilgi notu şeklinde düzenlenmesini proje başkomiseri Durak Yiğit ve Komiser Ömer Aydın’ın istediğini kaydetti.

Atıcı’nın, Başkomiser Durak Yiğit ve Komiser Ömer Aydın’ın azmettirmesiyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı TMK 10. madde ile görevli ve yetkili Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğinin yürüttüğü soruşturma kapsamında hakkında iletişim tespiti kararı bulunan Ahmet Özal ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasında geçen telefon konuşmasını aidiyet numarası yazmadan ve imza atmadan kaydettiği buna ilişkin ses kaydı ve tutanağı diğer şüpheliler Mehmet Gezginci ile Komiser Yardımcısı Yasin Çakmak tarafından tarafından ileriki tarihlerde incelendiği kaydedildi.

İddianamede şunlara yer verildi: “Şüphelilerden Harun Atıcı’nın soruşturma evresinde yapılan işlemin içeriğinin açıklanması suretiyle 2 kişi arasındaki haberleşmenin gizliliğini ihlal ettiği, diğer şüpheliler Mehmet Gezginci ile Yasin Çakmak’ın bu suça iştirak ettikleri, Ömer Aydın ile Durak Yiğit’in ise Atıcı’yı bu suça azmettirdikleri 1 Şubat 2014′te Ankara Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde yapılan olağan denetimler esnasında teknik takip sonucu elde edilen verilerin kaydedildiği bilgisayar ve harici disklerde yapılan kontrollerde bu kaydın marka ve seri numarası belirlenen harici hard diskte bulunduğu tüm dosya kapsamından anlaşılmaktadır.”

İddianamede şüphelilerin “gizliliğin ihlali” suçundan ayrı ayrı cezalandırılması talep edildi. AA

Hanefi Avcı: 28 Şubat'ta bile insanlar bu kadar susturulmadı

Biliyorsunuz; siz tutuklandıktan sonra Devrimci Karargah Davası’nı ve sizi anlatan “Hanefi Yoldaş” diye bir

kitap

yazdım. “Hanefi Yoldaş” ismini görünce ne hissettiniz? 

Aslında sizin bir alaycı bakış açınız olduğunu, bana böyle bir şeyin yakıştırılamayacağını, ama birilerini zorla monte ettiğini, kitabın da onu hicvettiğini yakaladım. Devrimci Karargah Davası’nda manzara şöyleydi: Sizi devrimciler de, devlet de kabul etmiyor. Siz arada kalmıştınız. İlk savunmanızı yaptığınızda ağlamıştınız. Niye ağladınız?


Devrimciler kabul etmiyor, etmez, normal. Ama oradaki devlet değildi. Beni kabul etmeyen cemaatti ve onların uzantılarıydı. Evet, devletin tepkisi vardı ama tam manasıyla değil, açıkçası. İftiranın bile yakışan şekli vardır. Hiç olmayacak, bir insana hiç yakışmayacak şeylerin söylenmesi çok garip oluyor. Bu garipliği ifade etmekte zorlanıyorsunuz bazen. O kadar anormalin içinde bir şey söylemek de çok zor, orada biraz zorlanmıştım. “Devlet bunu bana nasıl yapar?” diye bir his miydi acaba? 

Çok büyük bir haksızlık, çok büyük bir yanlışlık. Belki herkesin bildiği ama bilmiyormuş rolünü oynadığı bir şeyi anlatmanın zorluğunu yaşadığım bir haldi. Siz “karşımdaki devlet değildi” dediniz ama yanınızda da devlet adına kimse yoktu? 

Beni sadece mahkemede yargılamadılar. İdari olarak ciddi cezalar aldırıldım. Öyle, bir kenara konmuştum. Bana yaklaşmak risk haline gelmişti. Bana sahip çıkacak insanlar da sıkıntıya girebilirdi. Herkes onu hissediyordu. Solcular sizinle yan yana düşmekten rahatsızdı. Siz solcularla yan yana düşmekten rahatsız oldunuz mu? Ben rahatsız olmam. Kim olursa olsun; yeter ki davasında ve inancında samimi olsun. Oradaki insanların (Devrimci Karargah Davası sanıklarını kastediyor) karşı çıkışları bile çok manalıydı. Benim bulunduğum konumla oranın bağdaşmadığının, bana isnat edilen suçlarla onların alakasının olmayacağının tavrıydı. Bana karşı çıkışları düşmanlık gibiydi ama bir yerde dostluk gibiydi. Çünkü durumumu en iyi onlar ifade ediyorlardı. “Bu adamın bizle alakası yok, bizle alakası olamaz. Biz bu adamla ancak hesap sormak için bir araya geliriz” dediler. Bir duruşma sonunda avukatınız Fidel Okan mahkeme heyetine şunu demişti: “Sizin Hanefi Avcı’yı tahliye etmeyeceğinizi biliyoruz. Biz bundan sonra tahliye dilekçelerimizi size değil, Pensilvanya’ya göndereceğiz.” Nitekim Bakan Mehmet Ali Şahin, bazı hakimlerin Pensilvanya’ya evrak gönderdiğini söyledi. Her ne kadar avukatınız şaka yapmışsa da bunun bir gerçeklik boyutu var. Siz bu kadar olabileceğini tahmin etmiş miydiniz? 

Biz Fidel beyin savunmasından sonra o hakimlerin yeni geldiğini, bu kadar sert söylenmemesi gerektiğini konuşmuştuk. Ama sonra Fidel’in doğru olduğunu, bizim yanılmış olduğumuzu anladık. Tabii ki bu kadarını tahmin etmezsiniz. Yargının bu kadar tarafsızlığını yitireceğini, bu kadar taraflı hareket edebileceğini, adaletin adaletsizlik uğruna çalışabileceğini tahmin edemezsiniz. Mahkemeler sürecinde mi öğrendiniz bunu? Öngörülerim vardı ama insanların toplu olarak bu hale yönelebileceğini tahmin edemezsiniz. Birazcık sınırı aşan insanlar olabilir ama akılla mantıkla bağdaşmayacak şeylerle muhatap olursanız cevap vermekte zorlanıyorsunuz. Bizim davada o örgütle (Devrimci Karargah) yakınlığımızı değil, tam tersini ispatlayan belgeler var. Biliyorsunuz, örgütün yurtdışı sorumlusu ile Türkiye’deki insanın konuşması var; alakamın ve bağımın olamayacağını… Örgütün kendi dokümanı var. 

Örgüt de zaten rahatsız. 

(Gülüyor) Örgüt de rahatsız. Örgüt hatta kasıtlı yapıldığını, kendilerini yıpratmak, benim gibi bir polisle irtibatlı olmak, o örgütü zayıflatan ve aşağılatan bir şey. Öyle algıladılar. Siz şöyle dediniz: “SDP’lileri beni mahkum etmek için bu davaya bağladılar.” 

Evet, aynen öyle. Üzülerek söylüyorum; legal bir partinin tüm yönetimi mahkum edildi. Hem de hiçbir suçları yok. O arkadaşlara isnat edilen suç, çatı partisi kurma çalışmasına katılmak. Çatı partisi de Devrimci Karargah’ın öngörüsüymüş. Akıl var, mantık var. İllegal bir örgüt legal yapıyı zaten savunmuyor. İkincisi, çatı partisine kimin katıldığı belli. Ki bu örgütün adından önce var. Nihayet de kuruldu ve partiye dönüştü. Kimse bu partiye bir şey sormuyor. Ama parti çalışmasına katıldı diye tüm SDP’li yöneticilere ceza verdiler. Resmen legal parti cezalandırıldı. Ceza alınırsa o parti kapatılacak. Aynı zamanda TİKKO ve PKK propagandasından da yargılandınız. Kitapta, terörle mücadelede eğitimin önemiyle ilgili anlatımımdan dolayı PKK ve TİKKO propagandası yapmaktan yargılandım. Ben örgüt mensuplarının kendi davalarına çok samimice bağlı olduklarını, ciddi eğitimden geçtiklerini, en ağır şartlarda bile eğitime ara vermediklerini anlatıyorum. Orada anlattıklarım TİKKO ve PKK mensubu olduğu için beni yargıladılar. Ertelendi dava, biliyorsunuz. Ankara’daki faili meçhul cinayetler davasından da şüpheli yaptılar beni. Halbuki Susurluk olayında ilk ifadeyi veren benim. Onun takipsizlik kararı yeni geldi; yönetim değiştikten sonra geldi. Başka soruşturmalar da var hakkımda, kapanmamış; özel yetkili savcılıkta… İsmini bilmiyorum. Hâlâ ucu açık soruşturmalar var.


TİKKO, Devrimci Karargah ve PKK’nın sizinle kurabileceği en olağan ilişki, size bir zarar verme yönünde olabilir, değil mi?


Mazi itibariyle Emniyet’te, örgütsel faaliyetlere en çok ben engel olmuşumdur; biliyorlar. Suç isnat edebilmek için mantık ölçüsü kaldırılmış. Ne bulursak onu isnat edeceğiz. Ölçüsüzce saldırıydı. Akıl var, mantık var; bir insan dört ayrı gizli terör örgütüyle istese de ilişki kuramaz. Siz isteseniz de örgütler sizle kurmazlar. Legal adresler değil, varıp da ben sizle konuşayım diyesiniz. Hadi, biriyle diyelim kaza bela bir temasınız oldu; dördüyle bir temas olması mümkün değil. Hepsi farklı anlayışın, farklı çizginin insanları. Çok açık, herkes de biliyor; bilmesine rağmen illa ben bunu yaparım diyerek, dayatma yapılıyor. Devrimci Karargah Davası’nda sanıklardan Mehmet Güneş, “Sıradan ilişkileri bile örgüt ilişkisi olarak yorumlayanların kendisi örgüttür” demişti. Buna katılıyor musunuz? 

Siz de haberlerini yaptınız; yok poşu taktı, yok şu olaya katıldı, yok seminere katıldı… Herkes de yemek yiyor, örgüt mensubu da yiyor, o zaman yemek yiyenlerin hepsini tutuklayamazsınız. Öyle bir hale gelmişti ki… İnsanları tutuklayabilmek için ağır itham lazım. İnsanları özel yetkili mahkemede tutuklamak için örgüt iddiası lazım. Ondan dolayı bu iddialar yakıştırılıyor ve bu bahaneler yaratılıyor. Yoksa örgütle ilgili geçmişte yaşanmış nice mahkemeler, Yargıtay içtihatları var. Hiç kimseye bir olaya katıldı diye örgüt mensubu denemez. Bunun şartları var: Kod adı olacak, rapor verecek, sorumluluğu olacak, devamlı irtibatı olacak, gizli bağı olacak… Bunlar olmaksızın sadece bir eylemden, bir açıklamadan, bir kitaptan ötürü insanlar cezalandırılamaz. Ama maalesef böyle bir dönem yaşadık. Gizli tanık uygulaması vardı keza. 

Aslında bütün soruşturma yöntemleri kötü niyetle kullanıldı. İhbarlar kötü niyetle kullanıldı. Kendi ihbarlarını kendileri verdiler. Dinlemeler ve izlemeler de kötü niyetle kullanıldı. Hukukun makul ve modern soruşturma yöntemi olarak önerdiği her şey… Sizce bu süreçte hükümet gerçekten kandırıldı mı?


Basiretsizlik diyelim. Kandırılma yok. Birtakım şeyleri görebilmek gerekir, devlet adamlığı bunu görmeyi gerektirir. Görmeyenlerin kötü niyetli değil, sadece basiretsiz olduklarını veya tahmin etmediklerini düşünüyorum.


Siz basiretsiz olduğunu düşünüyorsunuz ama iktidara yakın bir gazeteci, cemaate seslenerek, “Bizden önce ne kadar valiniz vardı, şimdi ne kadar var?” diyebiliyor. Yani kamusal olanakların bölüştürüldüğü anlaşılıyor. 

Evet, iktidarlar kendilerine oy veren insanlara bazı nimetler dağıtır. Buna rağmen onların bunu normal kullanacaklarını, hele hele kendilerine karşı kullanacaklarını tahmin etmediklerini zannediyorum. Peki neden o zaman sizi memuriyetten men ettiler? Benim yazdığımı onlar öyle algılamadılar. Hem hükümete hem cemaate karşı yapılmış kötü niyetli bir girişim olarak gördüler. Kaç kez ihraç edildiniz? 

İkisi meslek ve memuriyetten, beşi meslekten. Dava sayısı biraz fazla. Ceza davası 10 kadar. İdari yargı daha fazla. Ne kadar tazminat ödediniz? 

Emeklilik ikramiyemin yarısına yakınını tazminat davalarına ödedim. Size dava açanlardan biri de, eski İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Ali Fuat Yılmazer’di. Yılmazer’e 130’u aşkın takdir ve teşekkür belgesi bu iktidar döneminde verilmiş. Bu takdir ve teşekkürler de iyi niyet sonucu mudur? 

Görevlerinin bir kısmının yanlış ve sahte olduğu, hukuka aykırı olduğu şimdi ortaya çıkıyor. Ama 130 da biraz fazla değil mi? 

E tabii biraz abartılmış. Tabii bir de şu var: İstanbul’da polisi biraz teşvik etmek için ufak tefek başarılar genelde ödüllendirilir. Amirler sınıfında biraz fazla olur. Biraz da belli bir dönem yapılanlar alkışlandı. Bile bile mi? 

Yok, belki bazen işine geldi. Bir de şu var: Türkiye’de belli bir sol kesim de, liberal kesim de, yapılan olayları, ‘Türkiye bağırsaklarını temizliyor’, ‘kirli geçmişiyle yüzleşiyor’ ve ‘askeri vesayetle yüzleşiyor’ diye alkışladırlar. Ben de böyle düşünebilirdim. Benim 28 Şubat tavrım var. Ben bunların nasıl yapılması gerektiğini bildiğim için normal olmadıklarını gördüm. Sizi iktidardan daha basiretli kılan ne? 

Ben polisim. Polisin yaptığı işlemlerin nasıl yapılması gerektiğini biliyorum. Yargının nasıl çalışması gerektiğini biliyorum. Bunların normal olup olmadığını görüyorum. Önce biliyorsunuz; polis teşkilatı içerisinde cemaate mani olacak bazı isimler ayıklandı. Adı duyulmayan insanlar da var. Ben onlara bakarak… Bunların teker teker cemaat tarafından tuzağa düşürüldüğünü emniyette herkes biliyor da seslendirmiyorlar. Neydi engelleyen? 

O dönemin Ergenekon ve Balyoz gibi tahkikatların verdiği bir hava vardı. Gerçekten önemli şeyler yapılıyormuş, askeri vesayetle mücadele ediliyormuş gibi bir görüntü vardı. Bu tahkikatlar zarar görmesin diye bu insanlar kollandı. Yılmazer’in, “Her operasyondan önce Başbakan’a bilgi verdim” iddiası doğru mu sizce? 

Bir şey diyemem. Biri doğru, biri yanlış diyor. Ama şu var: Eğer yanlış bilgi verirseniz yanlış da yönlendirirsiniz. Birçok konuda Başbakan’a doğru bilgi verilmediği kanaatindeyim. Oda TV Davası’nda çok güçlü ve teknik bir savunma yaptığınız halde sonuç değişmedi. Neden sizce? 

TÜBİTAK raporu bile her şeyi ortaya koyuyordu. TÜBİTAK, o virüsü almış, onların bilgisayarına benzer bir bilgisayara yüklemiş ve virüsün ne yapacağını simüle etmek istemiş. Bilgisayar kendiliğinden çalışmış, ele geçirmiş, Amerika’dan bir yere bağlanmaya kalkmış. Bilgisayar, virüsün Amerika’da bağlanmaya çalıştığı site gibi bir bilgisayara bağlanmış; şifreli haberleşmeye kalkıştığını görmüş. Yani olayın nasıl olduğu TÜBİTAK’ın en kötü raporunda bile gözüküyor. Detayına bakarsanız, daha da aşırısı gözüküyor. Buraya kasıtlı olarak soruşturma yapanlar tarafından konduğunu gösteriyor. Bunu mahkemenin de görmesi gerekiyor ama görmüyorlar. Nedim Şener ve Ahmet Şık neyin kurbanı oldu? Nedim beni, benim kitabımı, daha önce yazdıklarıyla beraber savunmasından ötürü hedefti. Ahmet ise cemaat kitabı yazdığından hedef oldu. Belgelere bakıyorsunuz; Ahmet, Nedim ve ben başta hedef değiliz. Oda TV aranırken, hedefleri belli insanlar var: Soner Yalçın ve arkadaşları. Arama yapılırken bazı evraklar bulunmuş, evraklara dayanarak, Nedim’in, Ahmet’in, benim ve Kaşif Kozinoğlu’nun burayla bağlantısı olabileceğini kanaat etmişler. Tesadüf bulunma sonrası savcılık TEM Şube’ye yazı yazıyor; diyor ki, “Bu kişiler hakkında bilgi varsa bize gönderin.” Nedim Şener ve Kozinoğlu ile ilgili iki gün içerisinde, 1134 sayfalık evrakı teslim etmişler. Nedim’i 2009’da dinlemişler. Üç savcı “Bir suçunuz yok” diye kapatmışlar, her şey imha edilmiş. Fakat Nedim’in konuşmalarını “İmha ettik” dedikleri halde etmemişler. Oda TV soruşturmasından bir ay önce gece sabaha kadar 500 sayfa çözmüşler. Yani Nedim’in bu soruşturmaya dahil edileceği belli. Hazırlık yapılmış, sabah çözülmüş. Madem Nedim buna dahil değildi, niye hazırlık yaptınız? Yine benimle ilgili 518 sayfa evrak hazırlanmış iki günde. İki günde bunu daktilo edemezsiniz. Bugün cezaevinde röportaj yapan, cezaevinden çıkarken sizinle resim çektiren, kahraman olduğunuzu düşünen kimi gazeteciler, sizin kitabınız çıktıktan hemen sonra, cezaevine girmenizden hemen önce, sizin hakkında, “Hanefi Avcı’nın adını duyduğumda böğüresim geliyor” diyebilmişti. Ne değişti onlar açısından? 

(Gülüyor) Onlara sormak lazım. Bunlardan bir kısmı haksızlık yaptığını diyerek özür dilediler. Ben samimi olanlarını anlayışla karşılarım. Siz siyasi iktidardan gazetecilere herkesin ‘iyi niyetle’ hata yapmış olduğuna inanıyor musunuz? 

Bir kısmının yapmış olabileceğine inanırım. Mesela hükümet. Bana kötülükleri dokunmuştur ama en azından bu kendilerine yönelinceye kadar cemaat bunu yapmaz zannediyorlardı. Ama yapılan bazı hukuksuzlukları görüp ona müsamaha ediyorlardı. Cemaatin yapmayacağını tahmin ederken, sizin yapacağınızı neden tahmin ediyorlar? 

Onlar şunu düşünüyor: Bana yapılanı, biraz bu işi faş ettiğim için makul görüyorlar. Cemaatin bazı kanunsuzluklarını azıcık görüyorlar. Türkiye’deki sorun bu tabii: Şimdi siz ne olursanız olun her şeyin hukuki olmasını istersiniz. Ama bazen şunu düşünürsünüz: Benim hasımlarıma hukuksuz işlem yapılabilir. Herkes sizin için şu kanaatte: İşkenceden yargılanması gereken adamı düşünce suçlusu yaptılar. Onu abarttılar aslında bakarsanız. Beni bulunduğum zaman ve zemine göre değerlendirmek lazım. Ben 1980’den 1983 yılının başına kadar Mersin’de fiili sorgu operasyonlarında bulunuyordum. Mersin’de karşılaştığım insanlarla arkadaş ve dostum. Sadece Nejdet Kılıç (Devrimci Karargah Davası sanığı) değil… Fiili işkence uyguladınız mı? 

…Yalnız Nejdet değil, herkesle muhatabım. Ama o dönem uygulanan yanlışlıklar doğru mu? Hepsi sadece Mersin’e ve bana ait değil Türkiye’nin genel yöntemi. En azından şahsınıza soruyorum: İşkenceye katıldınız mı? 

Bunu demek yanlış olur. Niye? Çünkü her döneme ve zemine göre bu kelime değişir. Sorgu amaçlı kötü muamele… 

Şunu demek lazım: En azından yapılan işlemler hukuka uygun değildir. Bugün modern manada insan haklarına uygun değildir. Adam dövme… 

Adam dövmesinden aşağılanmasına, tuttuğunuz ortam… İnsanları kapalı spor salonunda tutuyorsunuz. Peki o günkü davranışlarınızdan ötürü yargılanmanız gerektiğinizi düşünüyor musunuz?

En büyük yargıyı insan kendi vicdanında yapmalıdır. Mersin’deki insanların hepsi benim arkadaşımdır. Kaç kişiyi sorguladınız bu dönemde? 

Mersin’de sayı oldukça kalabalıktır. Bunların ne kadarı işkenceli sorgudan geçmiştir? 

Ben tek başına her şeyi yapan biri değilim. Siyasi Şube’nin parçasıyım. Olaya bütün bakmak lazım. Türkiye’nin tamamından kötü muamele söz konusuydu. Sizin nezaretiniz altında kaç kişi bu şiddetten geçmiştir? 

Bir kişi de, yüz kişi de olabilir, bilemezsiniz. Mühim olan şu bak: Bu bir kişi de olsa böyle bir olayın olduğu fikri bile yeterlidir. Rahatsız olmanız için… Özel bir kastınız var mıydı? 

Hayır, herkes görevim dışında bir kastım olmadığını bildiği için bana samimi yanaşıyorlar. O zamanki milliyetçi eğiliminiz, solculara özel bir antipatiniz… 

Benim herkese eşit muamele yaptığımı herkes bilir. Şunu demek istiyorum: 1983’ten sonra insanlarla muhatap olan bir görevde çalışmadım. İstihbarattaydım. Cemaat biraz bu yönü kasti abarttı. Bana sol kesim sahip çıktığı için özellikle abartılar. Mesela İstanbul’daki bazı operasyonlar… Ben operasyona gitmem ki, tamamı yapan insanlara ait. İllegal dinlemeler meselesi? 

Ona gelelim. Benim bu işe başladığım zamandan bugüne, 1987 ile 1995 arası yaptığım her olayın hesabını veririm. İllegal mi bunlar? 

Hayır, o zaman kanun yok. Yasası yok, mevzuat yok. Peki, sizin odanızdan çıktığı iddia edilen ses kasetleri hangi döneme aitti? 

Ben evraka baktığımda, 1990 ile 1997 arası gözüküyor. Sizin yaptığınız dinlemeler mi? 

Hayır, hatta bir kısmı askeri santraller… Kim dinledi o zaman? 

Cemaatin arşivi. Cemaat o tarihte emniyette, jandarmada, MİT’te gayrıresmi dinlemeleri topluyor arşivinde, onları buraya koyuyor. Dinlemelerin bir kısmı sizin döneminizde mi yapıldı? 

Belki olabilir. Sizin de dinlediğiniz insanlar da mı var arasında? 

Hayır, kesinlikle. Olsa, ben zaten bilirim, hesabını da veririm. Siz böceği yaygın kullandınız. Edirne’de koydurduğunuz böcekler televizyondan, minareden çıktı. Sizin geliştirdiğiniz tüm yöntemler sizin ve toplumu aleyhine kullanıldı. 

Bunlar sadece terörle mücadele için kullanılabilir, başka şekilde kullanılmaz. Kullanmaya kalkarsanız felaket olur. Terörle mücadele etmeniz için bu ihtiyaç var çünkü terör örgütleri buna göre tedbir alıyor. Bütün mesele, bunu hukuka aykırı kullanmayacaksınız. Siz bütün davalar için aynı eleştiriyi yapıyor musunuz? KCK, Devrimci Karargah, Şike… 

Hatta diyorum ki, adi davalar daha kötü. Hepsi cemaatin yürüttüğü davalar. Cemaatin bakış açısı dolayısıyla uyuşturucu ve mafyayla mücadele ediyoruz diye bir ton insana verdikleri zarar var. İnanılmaz cezalar veriyorlar. Siyasi davaları herkes görüyor, biliyor. Ama adi davlarda da onun gibi anılmalı. İnsanları kesip biçiyorlar. Bu davalarda görev alan polis müdürlerinin bilgi enforme ederek kitap yazmasına yardımcı oldukları kişiler milletvekili oldu AKP’den. Bu da mı acaba iyi niyet sonucu oldu? 

Değil ama bir dönem ittifaktı diyelim, onlar kendilerini ittifak görüyorlardı. Bu ittifak da ölçüsüzdü, etik değildi. “AKP ve cemaat ittifakı hukuk dışıydı” diyebiliyor muyuz? Hukuk ve etik dışıydı. Sizin tutuklanmanızdan önce yaptığımız söyleşide bana, cemaatin bir suç örgütü görünümü arz ettiğini ancak anayasal düzene karşı hareket ettiği iddiasına da bakmak lazım demiştiniz. Bugün görüşünüz ne? 

En azından bir çıkar amaçlı örgüt var, bu örgüt mevcut hükümetin, mevcut yönetimin tüm politikalarının yerine kendi politikalarını uygulamaya kalıyor. Silahlı bir örgüt mü? 

Silahı yok ama şu var: Ergenekon’da, Poyrazköy’de, şurada burada gömüldü denen silahların da bu örgüte ait olduğu gerçeği var. Bu onu silahlı örgüt yapar mı? 

Yapmaz, silahlı şiddet kullanmadığınız sürece silahlı örgüt olmazsınız. Ama insanlara iftira etmek ve insanları mahkum etmek için kullanılan malzemedir. Bir de bu silahlı niye bulunduruyorsun, bunun hesabı ayrı bir olaydır. Bu silahlı bulundurmak da ayrı bir suçtur. Bu dönemde yargılananlar ve ölenlerle ilgili bir adım atılmalı mı? 

Ben derim ya, ‘bu olayın son mağduru, hükümet’ diye… Birinci mağduru, ismini cismini bilmediğimiz bir ton insan var. Ergenekon ve Balyoz ve bir sürü davanın mağduru var. En çok istediğimiz şu: Yeniden yargılanma istiyoruz. Kimse yargılanmaktan çekinmiyor ama adil bir yargı istiyoruz. Kısmen yapıldı, kısmen yarım kaldı. İkincisi, idari mağduriyetler. Ben, askerler, bir ton insan mağdur oldu. Bunların mağduriyetleri giderilmeli. Birtakım insanların onurlarıyla oynandı, evlerine seks kasetleri kondu. Bunlar iade edilmelidir. Birtakım insanlar öldü. Devlet özür dilemeli midir? 

Bence dilemelidir. Bu devletin özür borcu var mıdır yurttaşlarına? 

Bence vardır. Çok ciddi bir yıkım olmuştur. Yaşlı bir insanı koymuşsunuz, üç yıl boyunca içeride yatırıyorsunuz. Birçok insanın ailesi dağılıyor. Bunların elbette ödenmesi lazım. Bir kesim de şöyle diyor: “O halde Ergenekon, Balyoz, darbelerle yüzleşme, bunların hepsi yalan mıydı?” Belki birileri darbe yapmaya çalışmıştır. Ben 28 Şubat’tan tutuklandım. Şu yargılanan insanlar belki de böyle bir şey yapmış da olabilir. Ama şu anda orta yere konan Balyoz Planı sahte delillere dayanıyor. davaların temelini oluşturan dokümanların hepsi hukuken sorunlu. O halde yargılananların değil, yargılayanların mı darbe yaptığı sonucuna varacağız? 

Ortaya çıkan o gözüküyor. Onlar bu toplumu dizayn etmek adına tek tek kendileri başlattılar bu tahkikatları. Ama eldeki belgeler ve deliller doğru değil. 28 Şubat’ta laik askerlerin kurduğu mahkemede de yargılandınız, bugün dindar sivillerin kurduğu mahkemede de yargılandığınız. Hangisi daha adildi? (Düşünüyor) İkisi de çok adil değil ama… Birinde çok az bir ceza aldım, bunda çok ağır bir bedel ödedim. Hangisi daha ağırdı? 

Bu daha ağır ama benim şahsımda da topluma verdiği imaj açısından da çok ciddi fark var: O rejimlerde insanlara korku ve panik yaydılar ama bu kadar susturulmadı. Düşünün, bir Ahmet’in kitabını bulundurmak, vermemek, avukatlar dahil, ‘örgüte yardım etmek sayarım’ diye karar çıkardılar. Basılmamış kitapları suçladılar. Öyle bir uygulama yaptılar ki, dağdaki çoban bile korktu. Bu dönem 28 Şubat’tan daha mı ağırdı? 

Bence ağır değilse bile ondan geri kalır değildi. 28 Şubat’ın tek bir bakış açısı vardı. Bu dönem herkesi korkuttu. Herkesi “1 Numara yaparım” dedi. Herkes için korku kaynağı haline dönüştü. 28 Şubat Davası açıldı. Bunun da bir davası açılmalı mı? 

Mutlaka açılacak. Herkes yaptığının hesabını vermeli. Onlar hukuksuz davrandılar ama bunlara karşı hukuki davransınlar. Kendilerinin yaptıkları kendilerine uygulanmasın. Onlar demedi ama biz diyoruz.

İsrail ordusu harekete geçti!

KUDÜS – İsrail ordusunca Batı Şeria’da kaybolan 3 Yahudi yerleşimcinin cesetlerine ulaşıldığının açıklanmasının ardından, Gazze sınırında hareketlilik yaşandığı iddia edildi.

Görgü tanıklarından alınan bilgiye göre, İsrail askerleri, yerleşimcileri kaçırmakla suçladıkları Hamas hareketi mensubu Amir Ebu Iyşe ve Mervan el-Kavasımi’nin El-Halil’deki evlerine baskın düzenledi.

Çok sayıda askerle düzenlenen baskında, mahalle sakinlerinin de söz konusu kişiler hakkında sorgulandığı belirtildi.

Öte yandan İsrail Genelkurmay Başkanı Benny Gantz’in, incelemelerde bulunmak üzere Yahudi yerleşimcilerin cesetlerinin bulunduğu bölgeye gittiği, Gazze sınırına askeri sevkiyat yapıldığı öğrenildi.

İsrail ordusundan bu akşam yapılan açıklamada, 12 Haziran’da kaybolan yerleşimcilerin cesetlerinin, El-Halil kenti yakınlarında bulunduğu belirtilmiş, gelişmeler üzerine Başbakan Binyamin Netanyahu, Güvenlik Kabinesi’ni olağanüstü toplantıya çağırmıştı.

İsrail yönetimi, 12 Haziran’da, Batı Şeria’daki Gush Etzion yerleşim biriminde kaybolan 3 Yahudi yerleşimci gencin kaçırıldığını iddia etmiş, bundan Filistin yönetimini sorumlu tutmuştu. İsrail Parlamentosu, bu kişilerin bulunması için orduya operasyon yapma dahil, geniş yetkiler vermişti.

Filistin Esirler Cemiyeti, İsrail askerlerinin 18 gündür sürdürdüğü operasyonlarda şu ana kadar eski bakan ve milletvekillerinin de aralarında bulunduğu 589 Filistinliyi gözaltına aldığını açıklamıştı. AA

Psaki: IŞİD'in "hilafet" ilanı bir anlam ifade etmiyor

WASHINGTON – ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki, Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) terör örgütünün, Irak’ta hilafet devleti kurduğunu ilan etmesinin, “Irak ve Suriye halkı için bir şey ifade etmediğini” söyledi. 

Psaki’ye, günlük basın brifinginde, IŞİD’in hilafet devleti kurması ve örgütün lideri Ebubekir el-Bağdadi’yi de halife ilan etmesine ilişkin yorumu soruldu. 

IŞİD’den buna benzer iddiaları daha önce de duyduklarını belirten Psaki, “Bu ilan Irak’taki ve Suriye’deki insanlar için bir anlam ifade etmiyor. Bu sadece organizasyonunun tabiatını, insanları korku ve fermanla kontrol altına alma arzusunu ortaya koyuyor. Bu uluslararası toplumun, bölgedeki ülkelerin ve tüm Irak halkının yüz yüze oldukları bu tehdide karşı birleşmeleri için kritik bir an olduğunu vurguluyor” değerlendirmesini yaptı. 

Psaki, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun “bağımsız bir Kürt devleti kurulmalı” şeklindeki sözlerinin hatırlatılması üzerine ise ABD’nin bu konudaki görüşünde değişiklik olmadığını bildirerek “ABD’nin görüşü birleşik bir Irak’ın güçlü bir Irak olacağıdır” dedi. 

Psaki, Irak’taki Kürtlerin isteklerinin farkında olduklarını, uzun yıllardır bunu bildiklerini ancak karşı karşıya oldukları terör tehdidinin birlikteliği gerektirdiğini kaydetti.  (AA)

Beyonce, dünyanın en etkili ünlüleri listesinde zirvede

NEWYORK – Forbes tarafından bu yıl 15′incisi yapılan dünyanın en etkili 100 ünlü ismi listesine göre, Ritim ve Blues (R&B) şarkıcısı, yapımcı, aktris, dansçı ve model Beyonce, 95 konserlik turnesi ve adını taşıyan yeni albümü nedeniyle birinci ilan edildi. 

Geçen yıl listede birinci olan Oprah Winfrey, bu sene dördüncü sıraya gerilerken, Miami Heat’in ünlü oyuncusu LeBron James listede ikinci, Dr. Dre olarak bilinen rap şarkıcı Andre Young ise üçüncü sırayı aldı. Oscar törenlerini de sunan televizyon sunucusu Ellen DeGeneres de listenin üst sıralarında yer aldı. 

En etkili ünlüler listesinde ilk 10′a beş kadın girerken, listeye Afro-Amerikalılar damgasını vurdu. 

Sony müzik şirketinin verdiği bilgiye göre, Beyonce’nin albümleri 100 milyondan fazla kopya sattı. 

Beyonce’nin üçü Destinys Child grubuyla birlikte olmak üzere toplam 17 Grammy müzik ve sahne sanatları ödülü bulunuyor. Bir yıl içinde 95 konser düzenleyen Beyonce, her bir konserinden 2,4 milyon dolar kazanırken, son bir yılda toplam 115 milyon dolarlık gelir elde etti. 

ABD Başkanı Barack Obama’nın aile törenleri ve resmi törenlerde de sahne alan Beyonce, Obama’nın 21 Ocak 2013′teki yemin töreninde performans sergileyerek, ABD Milli Marşı’nı seslendirmişti. 

Beyonce 2009 yılında da Obama’nın ilk yemin töreninin yapıldığı balo gecesinde “At Last” parçasını okumuştu. İşte Forbes dergisinin en etkili 10 ünlüsü ve yıllık kazançları: 

1. Beyoncé Knowles (115 milyon dolar)

2. LeBron James (72 milyon dolar)

3. Dr. Dre (620 milyon dolar)

4. Oprah Winfrey (82 milyon dolar)

5. Ellen DeGeneres (70 milyon dolar)

6. Jay Z (60 milyon dolar)

7. Floyd Mayweather (105 milyon dolar)

8. Rihanna (48 milyon dolar)

9. Katy Perry (40 milyon dolar)

10. Robert Downey Jr. (75 milyon dolar)


(AA)

Fenerbahçe'yi zora sokacak 3 paragraf

İşte 

Fenerbahçe

‘yi zora sokacak 3 paragraf:

575 – Önceki emsal nitelikli kararlarına bakıldığında ‘standart’ bir şike suçunun 2 yıl men ile cezalandırılması gerektiriliyor. Daha ciddi ve ağır şike suçlarında ise daha yüksek bir

ceza

verilmeli, hafifletici sebepler varsa da standart 2 yıllık cezada indirime gidilmeli.

576 – Panelimiz, bu emsal kararlar ve Fenerbahçe yönetciilerinin başlattıkları şike girişimlerinin daha önceki şike şike davalarına göre çok daha ciddi olduğunu ele alarak, hiçbir şüphe olmadan daha ağıt cez verilmesi gerektiğini öngörmektedir. Panelimiz özellikle Fenerbahçe yönetcilerinin 4 maçta şike girişiminde bulunduğunu, birden fazla yüksek mevkili Fenerbahçe yöneticilerinin şikeye karıştığın, ve şike operasyanlarının kulübn en üst yönetim seviyesi tarafından uygulanıp organize edildiğini göz önünde bulundurarak bu karara ulaşmıştır. 

577- Fakat,

UEFA

, Temyuz Kurulu’nun akarına bir itirazda bulunmadığı

çin

panelimizin Fenerbahçe’ye verebileceği cezalar sınırlıdır. Çünkü UEFA Tahkim Kurulu’ndan daha fazla ceza verme yetkimiz yoktur. Bu yüzden Panelimiz, şu anki yargılama sürecinde 2 yıl men cezasından ‘idaeri önlem kararına ek olarak) daha fazla bir ceza veremez.”

 


CAS’ın FB Gerekçeli kararı orjinal metni

Almanya 2-1 Cezayir

2014 FIFA

Dünya

Kupası ikinci turunda eşleşen

Almanya

ile Cezayir, tarihlerinde 3. kez karşı karşıya geldi. Normal süresi 0-0 sona eren mücadelede Panzerler, Schurrle ve Mesut Özil’in golleri ile ile 2-1 çeyrek finale yükseldi. Slimiani 120+1′de attığı gol ile takımını umutlandırdı ama yeterli olmadı ve Cezayir Dünya Kupası’na 2. Tur’da veda etti.

Brezilya’nın Porto Alegre kentindeki Beira-Rio Stadı’nda mücdeleyi Brezilyalı hakem Sandro Ricci yönetiyor.. Ricci’nin yardımcılıklarını aynı ülkeden Emerson de Carvalho ve Marcelo

van

Gasse yaparken, maçın dördüncü hakemi ise Guatemala’dan Walter Lopez…KADROLARALMANYA: Neuer, Howedes, Schweinsteiger, Ozil, Muller, Lahm (c), Mertesacker, Kroos, Gotze, Boateng, MustafiCEZAYİR: M’Bolhi, Mandi, Belkalem, Halliche, Ghoulam, Mostefa, Lacen, Taïder, Feghouli, Soudani, SlimaniMAÇIN AYRINTILARI

Dk. 120+1: Slimani maçın bitimine saniyeler kala takımını umutlandırdı.

Dk. 119: Mesut Özil sahneye çıktı ve Almanya’yı 2-0 öne geçirdi.

Dk. 90+2: İlk uzatma devresinin daha ikinci dakikasında Schurle Almanya’yı 1-0 öne geçiren golü attı.

-Hakem normal süreye 4 dakika ekledi..

-Maçın son 10 dakikasına girilirken Almanya gol için bastırıyor.. Cezayir’de kontralarla etkili olmaya çalışıyor.

-İlk yarı 0-0 sona erdi.

-Maçın ilk yarısında her iki takımda tedbiri elden bırakmadı ve rakip kalede cılız ataklar geliştirdiler.

-Hakemin ilk düdüğü ile mücadele başladı.

İki takım arasındaki önceki iki karşılaşmada da sahadan galip ayrılan taraf Cezayir oldu.

Afrika

temsilcisi bu maçlarda 4 gol kaydederken, Almanya sadece 1 gol bulabildi.

Son bir yılda bin eczane kapattı

Her yıl eczacılık  fakültesinden mezun olan eczacıların yüzde 60′ı sadece 3 yıl  dayanabiliyor. Eczanelerini kapatan eczacıların çoğu işsiz olurken,  kimisi de başka bir üniversite okuyup meslek değiştirdiği belirtildi.


Eczacılar Yönetim Zirvesi Danışmanı Biröz Biricik, kendisinin inşaat  mühendisi olduğunu ancak baba mesleği olan eczacılığı devam ettirmek  için ayrıca eczacılık fakültesini bitirdiğini söyleyerek, “55 yıllık  eczanemizi ayakta tutmak için baba mesleğim için eczacılık okudum. Her  yıl fakültelerden ortalama 1500 mezun veriliyor. Bunlarda hemen eczane  açıyor. Ancak sadece 3 yıl dayanabiliyor. Daha sonra da kapatıyor.  Eczacılar ayakta durmak için bitkisel ilaç bile satıp, promosyon  vermeye başladı.

Eczanelerin kapanmasındaki en büyük sebepler arasında ilaç  fiyatlarındaki düşüşler ve bu düşüşlere bağlı gelir kayıpları, ezcacılık fakültelerinden mezun vermede hızlı artış, rekabet ve  işletmecilik ile yönetimin zayıf olması” diye konuştu. Biricik,  eczanelerin kapanmaması için yeni çözümler bulmak için kasım ayında  Kıbrıs’ta gerçekleşecek olan “1′nci Eczane ve Yönetimi Zirvesi”  adlı kongrede biraraya geleceklerini söyledi. ECZACI OLMAK İÇİN İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİNİ BIRAKTI

Türkiye’de son bir yıl içerisinde bin eczanenin kapandığı, 4 bin  eczanenin de kapanma tehlikesiyle karşı karşıya geldiği belirtildi. Bu  iddiayı ortaya atan kişi de Eczacılar Yönetimi Zirvesi Danışmanı Ecz.  Biröz Biricik. Biricik, 55 yıllık baba mesleğini sürdürebilmek için  inşaat mühendisliği mesleğini yapmadığını, yeniden üniversite sınavına  girip eczacılığı bitirdiğini anlattı. Biricik, “Şu anda 2600 eczacı  mesleğini yapamıyor. Bir eczanenin aylık cirosunun 68 bin 500 TL  olması gerekiyor. Ancak kapanan eczanelerinin yüzde 80′nin cirosu 40

bin TL civarındaydı. Bunun en büyük sebebi ise ilaç fiyatlarındaki  düşüşler bu düşüşlere bağlı gelir kayıpları, ezcacılık fakültelerinden  mezun vermede hızlı artış, rekabet ve işletmecilik ile yönetimin zayıf  olmasıdır” dedi. MEZUN AÇTIĞI ECZANEDE EN FAZLA 3 YIL DAYANABİLİYOR

Biricik, eczacılık fakültelerinin her yıl ortalama bin 500 mezun  verdiğini söylerken, “Hepsi de eczane açıyor. Farkındaysanız her  semtte yanyana eczaneler var. Durum böyle olunca hepsi promosyon  yoluna gidiyor. Yasak olmasına rağmen katkı payı almıyorlar. Böylece  yanyana eczanelerden biri kapatmak zorunda kalıyor. Son yıllarda  ayakta durmak için eczaneler bitkisel ilaçlar da satmaya başladı.  Bunun için de ciddi bütçeler ayırıyorlar. Örneğin bir saç dökülmesini  engelleyen ürün için vatandaş eczaneye gidiyor. Vatandaş, eczanedeki  değil de başka pahalı bir markayı soruyor. Eczane sahibi de “Ben bu  ürünü de alayım” diyor. Fakat sonra o ürün de elinde kalıyor. Başka  bir örnek vermek gerekirse de promosyon olayı. Eczaneler 2 liralık  ilacın yanına, 5 liralık çantayı veriyorlar. Bu da kapanmaların yolunu  açıyor” şeklinde konuştu. FAKÜLTELER AÇILMASIN DEDİK, SAYI DAHA DA ARTTI

2002 öncesine kadar devletten düzenli olarak para alamadıklarını ancak  2002 sonrasında bu sistemin değiştiğini kaydeden Biricik, “Türkiye’de  2011 yılına kadar eczacılık fakültesi  sayısı 19 olarak açıklanmıştı. Son 10 yılda eczacılık fakültesi sayıları sürekli artırıldı.  Eczacıların kamu ve sanayide yeterli düzeyde istihdam edilmediği  herkesin bildiği bir gerçektir. Bu nedenle eczacılık fakültelerinden  mezun olan kişilerin tamamı serbest eczacılığa yöneldi. Bugün  eczacılık fakülte sayısı 46 oldu” diye konuştu. Biricik,  “Kapanmalardaki en büyük ebebin başında ise işletmecilik ve yönetim  eksikliği geliyor. Bu derse de fakültelerde fazla ağırlık verilmiyor” dedi. AYAKTA DURMAK İÇİN KONGREDE BİRARAYA GELECEĞİZ

Eğer böyle giderse 5 yıl sonra Ya da 10 yıl sonra eczacılığın  kalmayacağını da vurgulayan Biricik,  “Ayakta kalmak için, eczacıların  sorunlarını kamuoyuna sunmak için kasım ayında Kıbrıs’ta “Eczacılık  Yönetimi Zirvesi” adlı kongre düzenleyeceğiz” diye konuştu. ORTAK AKILLA ÇÖZÜM YOLU BULUNMALI

Eczacılık mesleğinin birçok meslekten daha zorlu günler geçirdiğini  belirten Eczacılık Yönetimi Zirvesi Başkanı Prof. Dr. Erdem Yeşilada,  “Pek çok meslektaşımız bu sıkıntılı dönem içinde eski günlerinden çok  uzak bir durumda meslek yaşamını sürdürüyor. Hatta bazı eczacılarımız  da bu süreçte maalesef işlerine son vermek zorunda kaldılar. Ancak

şunu unutmamak gerekir: Bütün bu yaşananlar bizim kabahatimiz değil ve  mesleğin bu kadar sıkıntılı bir tablo içine düşmesi de bizi asla  küçültmez! Eczacılık, sağlık alanı içinde olmazsa olmaz ve önemi kimse  tarafından yadsınamaz bir meslektir ve artık kafa kafaya vererek ortak  bir akılla hepimizin çıkarlarını gözetecek çözüm yollarını birlikte  aramamızın zamanı çoktan gelmiştir” dedi.

Prof. Dr. Yeşilada, “Pek çok arkadaşımın büyük sıkıntılar içinde  mesleklerini sürdürdüklerini biliyorum. Ancak biz bunlara çözümler  üretmezsek kimse bizim için bir şey yapmayacak! sorunlarımızı ancak ve  ancak biz çözebiliriz; çünkü kimse bizim sorunlarımızı ve bu  doğrultuda yapılması gerekenleri bizden daha iyi bilmiyor” şeklinde  konuştu.

On numara çekildi 30 Haziran 2014

Milli Piyango İdaresi’nce düzenlenen On Numara oyununun 621. hafta çekilişinde, 10 bilen 3 kişi 76 bin 730 lira doksan beşer kuruş ikramiye kazandı. 

Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü’nden yapılan açıklamaya göre 9 bilen 79 kişi bin 943 lira yirmişer kuruş, 8 bilen bin 157 kişi 132 lira altmış beşer kuruş, 7 bilen 11 bin 993 kişi 24 lira kırkar kuruş, 6 bilen 74 bin 863 kişi 4 lira on beşer kuruş ve hiçbir numarayı doğru tahmin edemeyen 121 bin 262 kişi 3 lira yirmi beşer kuruş ikramiye alacak. 

Büyük ikramiye isabet eden kupon kuponlardan biri İstanbul Çekmeköy, ikisi Aydın’ın Didim ilçesinde yatırıldı. 

Bu haftaki çekilişte 1 milyon 534 bin 593 lira 85 kuruş ikramiye dağıtıldı. Hasılattan KDV olarak 611 bin 287 lira 63 kuruş, Şans Oyunları Vergisi olarak 341 bin 20 lira 84 kuruş aktarılacak.

Moody's Türkiye'ye "kriz" uyarısı yaptı

Türkiye’nin ikinci büyük ihraç pazarı olan Irak’ta Haziran ayının ortasında hükümet birliklerine karşı taarruz başlatan Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) silahlı örgütü ve onu destekleyen gruplar ülkenin kuzeyini ele geçirdi. Irak ordusu militanları püskürtmek için dün IŞİD’in elindeki Tikrit kentine saldırdı.

Moody’s analisti Alpona Banerji tarafından yayımlanan notta, “Irak krizi Türkiye için kredi açısından negatif bir unsur. Cari açık üzerindeki baskıyı artırıyor, ekonomik büyümeyi olumsuz etkiliyor ve enflasyon baskılarını güçlendiriyor” denildi.

Raporda Irak’taki krizin uzaması ve özerk Kürt yönetimi bölgesine de yayılması halinde Türkiye’nin toplam ihracatının yüzde 15′ini etkileyebileceği ve büyümenin yavaşlayabileceği belirtildi.

Türkiye’nin geçen yıl 12 milyar dolar ihracat gerçekleştirdiği Irak’taki Körfez Arap ülkeleri ve Ürdün’e yapılan ihracatı da zorlaştırdığına dikkat çekilen raporda ihracatçıların Süveyş Kanalı veya İran gibi alternatif yolları kullanmaları halinde maliyetlerinin yükseleceği belirtildi.

Ayrıca Musul’un militanların eline geçmesiyle 115 dolara kadar yükselen, fakat daha sonra 113 doların altına gerileyen petrol fiyatlarında kalıcı yükselişlerin cari açığın dengelenme trendini zedeleyebileceği belirtildi.

Moody’s Türkiye’nin cari işlemler açığının yılın kalan döneminde daralarak yıl sonunda gayrı safi yurtiçi hasılanın (GSYH) yüzde 5.8′i oranında olacağını tahmin ediyor.

Moody’s Türkiye’yi “negatif” görünüm ve Baa3 kredi notu ile derecelendiriyor.

Moody’s Türkiye’nin kredi notuna yönelik düzenli gözden geçirme sonuçlarını 8 Ağustos’ta açıklayacak. (CNN Türk)

Vergide affın kapsamı daraltıldı

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in vergi cezalarının silinmemesi gerektiği yönündeki itirazlarının ardından, vergi cezalarının silinmesiyle ilgili madde düzenlemeden çıkarıldı. Yeni düzenlemeye göre, vergi cezaları ana

para

borcuyla birlikte mükelleflerden tahsil edilecek. TBMM

Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülen “Torba tasarı” üzerinde milletvekillerinin sorularını ve eleştirilerini yanıtlayan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Burada gündeme getirilen düzenlemelerin çoğuna, bir tasarı olarak gelse, bizim uygun görüş vermeme ihtimalimiz yüksektir. Ama teklif olarak geldiğinde takdiri size bırakacağız. Bize kalırsa bu düzenleme hiçbir şekilde af niteliğinde unsurları içermemeli, en ideali bu. Ama madem gündeme geldi bir an önce çıkmasını istiyorum. Niye? Çünkü bizim tahsilata ihtiyacımız var. Bunun bir an önce yasalaşması bu ülkenin faydasınadır” dedi.

Bu yapılandırmaların cumhuriyetin ilk dönemlerinden itibaren dönem dönem yapıldığını belirten Şimşek, “Genel olarak bizim siyaset kültürümüzde bu uygulamalar var. Keşke bir yolunu bulabilsek de zora giren ve ödeme kabiliyeti azalan şirketlere, spesifik bir yapılandırmayı yapabilsek ve genel, herkesin uyumunu da bozan bu adaletsizlik algısını artıran düzenlemeler yoluna gitmesek” dedi.FUTBOLCU İSTİSNASI KALKIYOR

Şimşek,

Türkiye

‘de kurumlar vergisinin yüksek olmadığını belirterek, “Bizim dönemimizde bir şirket 100 lira kar ediyorsa eskiden 65 lira vergi alınıyordu, şimdi 34 lira alınıyor” dedi.

Yapısal sorunlar olduğunu kendisinin de kabul ettiğini kaydeden Şimşek, “Rantlar, gayrimenkul rantları…

Ankara

‘da bir yerde 10 liraya bir dönüm aldınız. 5-10 yıl sonra oradan imar geçiyor veya şehir büyüyor, 10 liraya aldığınız dönüm belki abartıyorum ama 100 bin liraya, 1 milyon liraya çıkıyor. Ama sırf 5 yıl tuttuğu için o kazançtan bir kuruş vergi almıyoruz. İlk defa bu düzenleme ile bunu getirdik. Futbolcuların istisnasını o çerçevede kaldırıyoruz, beyan sistemini getiriyoruz. beyan sistemini genişletme imkanını Bakanlar Kurulu’na veriyoruz. Beyan sistemi doğru bir sistemdir. Mükemmel değil ama çok önemli adımlar” diye konuştu.

Bülent Arınç: Musul'daki vatandaşlarımıza Ramazan ayında kavuşacağız

Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Musul’daki vatandaşlarımızın sağlık durumlarının iyi olduğunu ve Ramazan ayında

Türkiye

‘ye dönebileceklerini söyledi.


Bakanlar Kurulu Başbakan

Recep Tayyip Erdoğan

başkanlığında toplandı.  Başbakanlık Yeni Bina’da düzenlenen toplantı yapılan toplantı, 4 saat 20 dakika sürdü.  Toplantı sonrası Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, düzenlenen basın toplantısında soruları yanıtladı.Arınç’ın açıklamalarından satır başları şöyle:

“Musul’da alıkonulan yurttaşlarımızla ilgili konuda henüz olumlu bir gelişme yok. Şu anda sağlıklarının yerinde olduğunu, ihtiyaçlarının karşılandığını söyleyebilirim. Sadece konsolosluk görevlimiz değil, 30 civarında da şoförümüz var ellerinde. Çalışmalar kapsamlı olarak devam ediyor. Ümit ediyorum ki Ramazan içerisinde yurttaşlarımıza kavuşacağız.

Irak’ta olanları hükümet olarak yakından takip ediyoruz. Ülkenin her yerinde çatışma var. Irak’ın toprak bütünlüğünün devam etmesi ve insanların demokratik ortam içinde yaşamalarını arzu ediyoruz. Ama fiili durum biraz farklı. Parçalanma gerçekleşmesin, insanlar birbirinin kanını dökmesin istiyoruz.

Netanyahu’nun ne söylediğini biliyoruz. Onların etrafındaki devletler ne kadar küçülürse onlar o kadar kendilerini güvende hissediyor. Ama onun beyanı İsrail’in genelini kapsamıyor. Ülkesindeki diğer partiler tepki gösterdi.

Bizim sıkıntılarımız sadece Kerkük’le ilgil değil. Kerkük’te Türkmenler ve Kürtler de var. Biz Kerkük’ün aynı şekilde statüsüne devam etmesini istiyoruz. Ama Barzani veya başkası Kerkük için farklı açıklamalarda bulunabiliyor.

HDP’nin adayı beklenen bir şeydi.

CHP

ve

MHP

‘den sonra kendi adaylarını açıklayacakları ve Selahattin Demirtaş olacağı büyük ölçüde biliniyordu. Yarın da bizim adayımız açıklanacak. 3 adaylı bir şekilde seçimlere gideceğimizi düşünüyorum.”

Başbakan'ı dinleyen polisler hakkında ceza istemi

ANKARA – Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölümüyle ilgili yürütülen soruşturmada Ahmet Özal ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı dinledikleri ve dinlemeyi kaydettikleri gerekçesiyle 5 polis hakkında ‘gizliliğin ihlali’ suçundan cezalandırılmasını talep etti.

Cumhuriyet Savcısı Alper Türközmen’in hazırladığı iddianamede, Cumhurbaşkanı Özal’ın ölümüne ilişkin yürütülen soruşturma ve tahkikat kapsamında 21 Kasım 2011′de Ahmet Özal hakkında “iletişimin tespiti, dinlenmesi, kayda alınması ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine” karar verildiği hatırlatıldı.

Şüphelilerin Ankara Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde görevli oldukları kaydedilen iddianamede, 3 Aralık 2012′de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Ahmet Özal’ın arasında geçen ve içeriğinde herhangi bir suç unsuru bulunmayan telefon konuşmasının polis memuru Harun Atıcı tarafından “bilgi notu” olarak kaydedildiğine yer verildi.

Kaydedilen bilgi notunun ve ses kaydının polis memuru Mehmet Gezginci ile komiser yardımcısı Yasin Çakmak tarafından dinlenip bakıldığı belirtilen iddianamede, Harun Atıcı, savunmasında soruşturma kapsamında dinlenen hedef şahısların önemli görüşmelerinin bilgi notu şeklinde düzenlenmesini proje başkomiseri Durak Yiğit ve Komiser Ömer Aydın’ın istediğini kaydetti.

Atıcı’nın, Başkomiser Durak Yiğit ve Komiser Ömer Aydın’ın azmettirmesiyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı TMK 10. madde ile görevli ve yetkili Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğinin yürüttüğü soruşturma kapsamında hakkında iletişim tespiti kararı bulunan Ahmet Özal ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasında geçen telefon konuşmasını aidiyet numarası yazmadan ve imza atmadan kaydettiği buna ilişkin ses kaydı ve tutanağı diğer şüpheliler Mehmet Gezginci ile Komiser Yardımcısı Yasin Çakmak tarafından tarafından ileriki tarihlerde incelendiği kaydedildi.

İddianamede şunlara yer verildi: “Şüphelilerden Harun Atıcı’nın soruşturma evresinde yapılan işlemin içeriğinin açıklanması suretiyle 2 kişi arasındaki haberleşmenin gizliliğini ihlal ettiği, diğer şüpheliler Mehmet Gezginci ile Yasin Çakmak’ın bu suça iştirak ettikleri, Ömer Aydın ile Durak Yiğit’in ise Atıcı’yı bu suça azmettirdikleri 1 Şubat 2014′te Ankara Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde yapılan olağan denetimler esnasında teknik takip sonucu elde edilen verilerin kaydedildiği bilgisayar ve harici disklerde yapılan kontrollerde bu kaydın marka ve seri numarası belirlenen harici hard diskte bulunduğu tüm dosya kapsamından anlaşılmaktadır.”

İddianamede şüphelilerin “gizliliğin ihlali” suçundan ayrı ayrı cezalandırılması talep edildi. AA

İsrail ordusu harekete geçti!

KUDÜS – İsrail ordusunca Batı Şeria’da kaybolan 3 Yahudi yerleşimcinin cesetlerine ulaşıldığının açıklanmasının ardından, Gazze sınırında hareketlilik yaşandığı iddia edildi.

Görgü tanıklarından alınan bilgiye göre, İsrail askerleri, yerleşimcileri kaçırmakla suçladıkları Hamas hareketi mensubu Amir Ebu Iyşe ve Mervan el-Kavasımi’nin El-Halil’deki evlerine baskın düzenledi.

Çok sayıda askerle düzenlenen baskında, mahalle sakinlerinin de söz konusu kişiler hakkında sorgulandığı belirtildi.

Öte yandan İsrail Genelkurmay Başkanı Benny Gantz’in, incelemelerde bulunmak üzere Yahudi yerleşimcilerin cesetlerinin bulunduğu bölgeye gittiği, Gazze sınırına askeri sevkiyat yapıldığı öğrenildi.

İsrail ordusundan bu akşam yapılan açıklamada, 12 Haziran’da kaybolan yerleşimcilerin cesetlerinin, El-Halil kenti yakınlarında bulunduğu belirtilmiş, gelişmeler üzerine Başbakan Binyamin Netanyahu, Güvenlik Kabinesi’ni olağanüstü toplantıya çağırmıştı.

İsrail yönetimi, 12 Haziran’da, Batı Şeria’daki Gush Etzion yerleşim biriminde kaybolan 3 Yahudi yerleşimci gencin kaçırıldığını iddia etmiş, bundan Filistin yönetimini sorumlu tutmuştu. İsrail Parlamentosu, bu kişilerin bulunması için orduya operasyon yapma dahil, geniş yetkiler vermişti.

Filistin Esirler Cemiyeti, İsrail askerlerinin 18 gündür sürdürdüğü operasyonlarda şu ana kadar eski bakan ve milletvekillerinin de aralarında bulunduğu 589 Filistinliyi gözaltına aldığını açıklamıştı. AA

Psaki: IŞİD'in "hilafet" ilanı bir anlam ifade etmiyor

WASHINGTON – ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki, Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) terör örgütünün, Irak’ta hilafet devleti kurduğunu ilan etmesinin, “Irak ve Suriye halkı için bir şey ifade etmediğini” söyledi. 

Psaki’ye, günlük basın brifinginde, IŞİD’in hilafet devleti kurması ve örgütün lideri Ebubekir el-Bağdadi’yi de halife ilan etmesine ilişkin yorumu soruldu. 

IŞİD’den buna benzer iddiaları daha önce de duyduklarını belirten Psaki, “Bu ilan Irak’taki ve Suriye’deki insanlar için bir anlam ifade etmiyor. Bu sadece organizasyonunun tabiatını, insanları korku ve fermanla kontrol altına alma arzusunu ortaya koyuyor. Bu uluslararası toplumun, bölgedeki ülkelerin ve tüm Irak halkının yüz yüze oldukları bu tehdide karşı birleşmeleri için kritik bir an olduğunu vurguluyor” değerlendirmesini yaptı. 

Psaki, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun “bağımsız bir Kürt devleti kurulmalı” şeklindeki sözlerinin hatırlatılması üzerine ise ABD’nin bu konudaki görüşünde değişiklik olmadığını bildirerek “ABD’nin görüşü birleşik bir Irak’ın güçlü bir Irak olacağıdır” dedi. 

Psaki, Irak’taki Kürtlerin isteklerinin farkında olduklarını, uzun yıllardır bunu bildiklerini ancak karşı karşıya oldukları terör tehdidinin birlikteliği gerektirdiğini kaydetti.  (AA)

Ve Lindsay Lohan da Londra sahnelerinde

Hollywood yıldızı Lindsay Lohan, Londra West End’de ilk defa sahne alacak. Mean Girls (Kötü Kızlar) ve Freaky Friday (Çılgın Cuma) filmleriyle adını duyuran Lohan, prodüksyonunu David Mamet’in üstlendiği Speed-the-Plow (Bağla Şu İşi) adlı satirik oyunda ilk tiyatro performansını sergileyecek. 27 yaşındaki oyuncu, 1988’de Madonna’nın da canlandırmış olduğu Karen adlı sekreter rolünü alacak.

İki Hollywood yapımcısının arasında geçen anlaşmayı konu alan oyunun kadrosunun tamamı henüz açıklanmadı.

Yeniden sahnelenecek olan oyunu Lindsay Posner yönetecek. Daha önce Mamet’in birçok oyununda görev alan Posner, Oleanna ve Sexual Pervesity in Chicago adlı oyunları da yönetmişti.

David Mamet, Amerika’nın tanınmış oyun yazarlarından. Hollywood’un The Untouchables (Dokunulmazlar), Hoffa ve Hannibal adlı filmlerinin de senaryo yazarlığını yapmıştı.

Speed-the-Plow 24 Eylül ve 29 Kasım tarihleri arasında Londra Playhouse Tiyatrosu’nda oynanacak. Hollywood yıldızları için Londra West End7de sahneye çıkmak bir prestij vesilesi.

Beyonce, dünyanın en etkili ünlüleri listesinde zirvede

NEWYORK – Forbes tarafından bu yıl 15′incisi yapılan dünyanın en etkili 100 ünlü ismi listesine göre, Ritim ve Blues (R&B) şarkıcısı, yapımcı, aktris, dansçı ve model Beyonce, 95 konserlik turnesi ve adını taşıyan yeni albümü nedeniyle birinci ilan edildi. 

Geçen yıl listede birinci olan Oprah Winfrey, bu sene dördüncü sıraya gerilerken, Miami Heat’in ünlü oyuncusu LeBron James listede ikinci, Dr. Dre olarak bilinen rap şarkıcı Andre Young ise üçüncü sırayı aldı. Oscar törenlerini de sunan televizyon sunucusu Ellen DeGeneres de listenin üst sıralarında yer aldı. 

En etkili ünlüler listesinde ilk 10′a beş kadın girerken, listeye Afro-Amerikalılar damgasını vurdu. 

Sony müzik şirketinin verdiği bilgiye göre, Beyonce’nin albümleri 100 milyondan fazla kopya sattı. 

Beyonce’nin üçü Destinys Child grubuyla birlikte olmak üzere toplam 17 Grammy müzik ve sahne sanatları ödülü bulunuyor. Bir yıl içinde 95 konser düzenleyen Beyonce, her bir konserinden 2,4 milyon dolar kazanırken, son bir yılda toplam 115 milyon dolarlık gelir elde etti. 

ABD Başkanı Barack Obama’nın aile törenleri ve resmi törenlerde de sahne alan Beyonce, Obama’nın 21 Ocak 2013′teki yemin töreninde performans sergileyerek, ABD Milli Marşı’nı seslendirmişti. 

Beyonce 2009 yılında da Obama’nın ilk yemin töreninin yapıldığı balo gecesinde “At Last” parçasını okumuştu. İşte Forbes dergisinin en etkili 10 ünlüsü ve yıllık kazançları: 

1. Beyoncé Knowles (115 milyon dolar)

2. LeBron James (72 milyon dolar)

3. Dr. Dre (620 milyon dolar)

4. Oprah Winfrey (82 milyon dolar)

5. Ellen DeGeneres (70 milyon dolar)

6. Jay Z (60 milyon dolar)

7. Floyd Mayweather (105 milyon dolar)

8. Rihanna (48 milyon dolar)

9. Katy Perry (40 milyon dolar)

10. Robert Downey Jr. (75 milyon dolar)


(AA)

Fenerbahçe'yi zora sokacak 3 paragraf

İşte 

Fenerbahçe

‘yi zora sokacak 3 paragraf:

575 – Önceki emsal nitelikli kararlarına bakıldığında ‘standart’ bir şike suçunun 2 yıl men ile cezalandırılması gerektiriliyor. Daha ciddi ve ağır şike suçlarında ise daha yüksek bir

ceza

verilmeli, hafifletici sebepler varsa da standart 2 yıllık cezada indirime gidilmeli.

576 – Panelimiz, bu emsal kararlar ve Fenerbahçe yönetciilerinin başlattıkları şike girişimlerinin daha önceki şike şike davalarına göre çok daha ciddi olduğunu ele alarak, hiçbir şüphe olmadan daha ağıt cez verilmesi gerektiğini öngörmektedir. Panelimiz özellikle Fenerbahçe yönetcilerinin 4 maçta şike girişiminde bulunduğunu, birden fazla yüksek mevkili Fenerbahçe yöneticilerinin şikeye karıştığın, ve şike operasyanlarının kulübn en üst yönetim seviyesi tarafından uygulanıp organize edildiğini göz önünde bulundurarak bu karara ulaşmıştır. 

577- Fakat,

UEFA

, Temyuz Kurulu’nun akarına bir itirazda bulunmadığı

çin

panelimizin Fenerbahçe’ye verebileceği cezalar sınırlıdır. Çünkü UEFA Tahkim Kurulu’ndan daha fazla ceza verme yetkimiz yoktur. Bu yüzden Panelimiz, şu anki yargılama sürecinde 2 yıl men cezasından ‘idaeri önlem kararına ek olarak) daha fazla bir ceza veremez.”

 


CAS’ın FB Gerekçeli kararı orjinal metni

Almanya 2-1 Cezayir

2014 FIFA

Dünya

Kupası ikinci turunda eşleşen

Almanya

ile Cezayir, tarihlerinde 3. kez karşı karşıya geldi. Normal süresi 0-0 sona eren mücadelede Panzerler, Schurrle ve Mesut Özil’in golleri ile ile 2-1 çeyrek finale yükseldi. Slimiani 120+1′de attığı gol ile takımını umutlandırdı ama yeterli olmadı ve Cezayir Dünya Kupası’na 2. Tur’da veda etti.

Brezilya’nın Porto Alegre kentindeki Beira-Rio Stadı’nda mücdeleyi Brezilyalı hakem Sandro Ricci yönetiyor.. Ricci’nin yardımcılıklarını aynı ülkeden Emerson de Carvalho ve Marcelo

van

Gasse yaparken, maçın dördüncü hakemi ise Guatemala’dan Walter Lopez…KADROLARALMANYA: Neuer, Howedes, Schweinsteiger, Ozil, Muller, Lahm (c), Mertesacker, Kroos, Gotze, Boateng, MustafiCEZAYİR: M’Bolhi, Mandi, Belkalem, Halliche, Ghoulam, Mostefa, Lacen, Taïder, Feghouli, Soudani, SlimaniMAÇIN AYRINTILARI

Dk. 120+1: Slimani maçın bitimine saniyeler kala takımını umutlandırdı.

Dk. 119: Mesut Özil sahneye çıktı ve Almanya’yı 2-0 öne geçirdi.

Dk. 90+2: İlk uzatma devresinin daha ikinci dakikasında Schurle Almanya’yı 1-0 öne geçiren golü attı.

-Hakem normal süreye 4 dakika ekledi..

-Maçın son 10 dakikasına girilirken Almanya gol için bastırıyor.. Cezayir’de kontralarla etkili olmaya çalışıyor.

-İlk yarı 0-0 sona erdi.

-Maçın ilk yarısında her iki takımda tedbiri elden bırakmadı ve rakip kalede cılız ataklar geliştirdiler.

-Hakemin ilk düdüğü ile mücadele başladı.

İki takım arasındaki önceki iki karşılaşmada da sahadan galip ayrılan taraf Cezayir oldu.

Afrika

temsilcisi bu maçlarda 4 gol kaydederken, Almanya sadece 1 gol bulabildi.

Cem Yılmaz'ın oyunculuk teklifine rağbet yok!

Radikal.com.tr- Cem Yılmaz, son filmi ‘Pek Yakında’nın çekimlerine devam ediyor. Ozan Güven, Zafer Algöz gibi isimlerin rol aldığı filmde Yılmaz, yaptığı reklam anlaşması gereği amatör 2 oyuncuya da yer verecek. Bu kapsamda gönüllülerin firmanın internet sitesine videolarını yüklemeleri istendi. Tanıtımla sayı ancak 14 arttı

Siteye video gönderenler arasından 2 kişi Yılmaz’ın ‘Pek Yakında’ kadrosuna katılacak. Ancak yaklaşık bir haftadır açık olan siteye ilk 3 gün sadece 4 kişi video ekledi. Sayının, yapılan reklam çalışmalarıyla ancak 18′e çıkması kalması şok etkisi yarattı. En popüler aday 908 oy topladı

Sosyal medyayı kendine has bir şekilde kullanan Cem Yılmaz, 6.5 milyon kişilik takipçi listesinden beklediği geri dönüşü alamadı.1 haftalık videolar içerisinden Serkan Karakurt adlı katılımcı 908 kişi tarafından oylanarak en popüler kişi haline geldi. (Günaydın)

Fransa Nijerya Maçı Saat Kaçta Hangi Kanalda?

2014

Dünya

Kupası tüm hızıyla devam ederken, merakla beklenen Fransa Nijerya karşılaşması TSİ 19:00′da başlayacak. Bu önemli karşılaşmayla ilgili tüm detayları haberimizde bulabilirsiniz.

2014 Dünya kupası 2. tur karşılaşmalarında bu

akşam

Fransa ile Nijerya heyecanlı bir mücadeler verecek. Beklenenin çok üstünde ve oldukça kaliteli bir futbol oynayan Fransa, turnuvada finale kadar gitmek istiyor. Nijerya ise Arjantin’in ardından grubunu ikinci bitirdi ve en azından çeyrek finale kadar çıkmayı umut ediyor.

Fransa cephesinde takımın teknik patronu Didier Deschamps, Ekvador maçında pek çok yıldızını dinlendirmeyi tercih etti ve sakatlık riski almaya da girmedi. Liverpoollu savunmacı Mamadou Sakho, Ekvador maçında attığı dirseğin ardından kart görmese de sakatlandığı için muhtemelen bu karşılaşmada forma giyemeyecek. Harmstring kasından sakatlanan yıldız oyuncu için Deschamps’ın risk almayacağı düşünülüyor.

Laurent Koscielny’nin de sakatlıktan yeni yeni çıkmaya başladığı düşünülürse savunmada Raphael Varane’a Eliaquim Mangala eşlik edecek diyebiliriz. Orta sahada ise Paul Pogba-Moussa Sissoko ikilisini görmemiz muhtemel.


Karagounis milli takımı bıraktı

Sakatlıklar, Nijerya’da da Stephen Keshi’yi düşündürüyor. Michael Babatunde’nin el bileğinin kırıldığını hatırlatmakta fayda var. Babatunda muhtemelen turnuvayı kapattı. Turnuvaya sakatlıktan yeni yeni çıkarak katılan Vicotr Moses de hala form tutabilmiş değil. Babatunde’nin yerinde her şeye rağmen ya Moses’i ya da Uchebo’yu izleyeceğiz.

Sakatlığı yavaş yavaş geçen Çaykur Rizesporlu Godfrey Oboabona’nın durumu da belirsizliğini koruyor.GFEÇMİŞ DÖNEM PERFORMANSLARI

- Fransa ve Nijerya tarihlerinde ikinci defa karşı karşıya geliyor. Haziran 2009′da Etienne’de oynanan maçı Nijerya 0-1 kazanmayı başarmıştı.

-

Avrupa

temsilcisi, Afrika takımlarına karşı oynadığı son 3 maçın 2′sini kaybetti. 2002′de Senegal’e boyun eğen Fransa, 2010′da da Güney Afrika’ya yenilmişti. Fransızlar 2006′da ise Togo’yu devirmeyi başardı.

- Nijerya, Avrupa ekiplerine karşı oynadığı son 10 Dünya Kupası maçının 9′unda gol atmayı başardı.

- ‘Süper Kartallar’ Dünya Kupası tarihinde çeyrek final oynamayı başaran dördüncü Afrika ülkesi olmayı hedefliyorlar. Daha önce Kamerun(1990), Senegal(2002) ve Gana(2010) bunu başarmıştı.

- Nijerya, Dünya Kupası’ndaki son 11 maçında sadece 1 galibiyet elde edebildi.

- Fransa’nın bu turnuvada attığı tüm goller

ceza

sahası içerisinden geldi.

- Lille’de forma giyen Nijeryalı file bekçisi Vincent Enyeama, Ligue 1′de kalesini en çok gole kapatmayı başaran kaleci oldu.

- ‘Maviler’ Dünya Kupası’nda şu ana kadar rakip kalelere tam 50 şut çekerek turnuvanın en çok şut çeken takımı oldu.

- Fransa, 2. Tur’u geçmeyi başardığı her Dünya Kupası’nda en az yarı final oynadı.

Yazlıkta oy kullanabilmek için son iki gün

Radikal.com.tr-Cumhurbaşkanlığı seçiminde oylarını yazlıkta kullanmak isteyenler için son

tarih

2 Temmuz. Mesai bitimi kadar adres değişikliği yapanlar oylarını yazlıkta kullanabilecek.Listeler 2 Temmuz’da askıya çıkacak ve 9 Temmuz’da askıdan indirilecek. . 2-9 Temmuz tarihleri arasında adres değişikliği yapmak isteyenler bunu ancak

hakim

kararıyla yapabilecekler. 9 Temmuz sonrası ise adres değişikliği yapılamayacak. Seçmen listeleri 20 Temmuz’da kesinleşecek.


Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanı Sadi Güven, cumhurbaşkanlığı seçiminin yaz ayına denk gelmesi nedeniyle yazlıkçıları uyararak, “İkinci adreste, yazlıkta, otelde oy kullanmak mümkün değil” demişti. Güven, oy kullanabilmek için seçmen kütüğüne mutlaka kayıt yaptırmak gerektiğini vurgulamıştı. Seçim sisteminin adres kayıt sistemine göre düzenlendiğini, ikametgahın esas alındığını söyleyen Güven, vatandaşlardan YSK

internet

sitesinden kayıtlarını kontrol etmelerini istedi.

Bazı vatandaşların yazlık gibi ikinci adresleri olabildiğini belirten Güven, “İkinci adreste, yazlıkta, otelde oy kullanmak mümkün değil. Vatandaşlar seçmen kütükleri değişinceye kadar ikametgah adreslerini

tatil

yaptıkları yere aktarırlarsa veya yaşamaya başlarlarsa ancak orada oy kullanabilirler. Yoksa ikametgahlarının dışında oy kullanmak mümkün değil” dedi.


Yazlıkçılar nerede oy kullanacak? YSK Başkanı açıkladı

2014 Ramazan tatili, Ramazan Bayramı kaç gün?

Ramazan ayının gelmesiyle çalışanlar tarafından merakla beklenen Ramazan Bayramı tatilinin süresi belli oldu.

Ramazan ayının gelmesiyle çalışanlar tarafından merakla beklenen Ramazan Bayramı tatilinin süresi belli oldu. 27 Haziran Arefe gününün ardından başlıyor. Peki, 2014 Ramazan Bayramı tatili kaç gün sürecek? Bayram tatiline ilişkin tüm detayları haberimizde bulabilirsiniz.

28 Haziran Pazartesi günü Ramazan (Şeker) Bayramı’nın 1. günü kutlanacak. Durum böyle olunca arefe günü de 27 Temmuz Pazar gününe denk geliyor. 28-29-30 Temmuz’u kapsayan (Pazartesi, Salı ve Çarşamba) 3 günlük bayram tatilinin Cuma gününe kadar uzatılıp hafta sonları ile birlikte 9 güne uzaması ihtimali ise bu yıl Cumhurbaşkanlığı seçimine takıldı. BAŞBAKANLIK GENELGESİ

Geçtiğimiz hafta içinde Başbakan Erdoğan imzasıyla yayınlanan genelgede memurların izinlerini Cumhurbaşkanlığı seçimlerine göre ayarlamaları istenmiş ve ‘Cumhurbaşkanı seçiminin her aşamasında görev alması muhtemel kamu personelinin yıllık izinlerinin planlanmasında seçim tarihinin dikkate alınması zorunlu görülmektedir’ denilmişti.


Ramazan Bayramı tatilinin süresi belli oldu

30 Haziran Döviz Kuru Dolar ve Euro güne nasıl başladı?

30 Haziran’da döviz kurları güne nasıl başladı? Dolar fiyatları, euro fiyatları, dolar alış – satış kurları, euro alış – satış kurları bilgilerini burada bulabilirsiniz.

Dolar yen karşısında, dünyanın en büyük ekonomisinin istikrarsız bir toparlanma göstermesiyle

ABD

tahvil faizleri düşerken, 5 haftanın en düşük seviyesine geriledi. Beklentilerin altında gelen ABD ekonomik verisinin Fed’in faiz oranlarını sıfıra yakın tutmaya devam edeceği görüşünü güçlendirmesiyle, dolar yen karşısında 200 günlük hareket ortalamasının, üst üste 3 günlük düşüş ile ele altında seyrediyor. Yeni Zelanda doları, rekor seviyeye yarım sent uzakta seyrediyor. Güney Kore wonu, Ağustos 2008’den bu yana en güçlü seviyesine yükseldi. İsveç kronu euro karşısında, perakende satışları verisinin Riksbank’ın gelecek hafta faiz oranlarını düşüreceği söylentilerini güçlendirmesiyle iki buçuk yılın en düşük seviyesine geriledi. Londra’da bulunan Morgan Stanley Avrupa para birimi stratejisi müdürü Ian Stannard, “Dolar baskı altına girdi ve bunun nedeni faizlerin düşmesi. Dolar-yenin 200 günlük hareket ortalamasını aşması, piyasa aktivitesi dikkate alındığında, oldukça önemli bir olay ve bu dolar-yenin ilerisi için baskı altına girmesi yolunu açıyor” yorumunda bulundu.

İŞTE AYRINTILARDÖVİZ KURU HESAPLAMAK İÇİN TIKLAYINIZ Dünya

Bankası,

Türkiye

‘nin büyüme tahminini artırdı

Dünya Bankası, Türkiye’nin 2014 yılı ekonomik büyüme tahminini yüzde 2,4′ten, yüzde 3,5′e yükseltti.

Dünya Bankası tarafından hazırlanan “Türkiye’nin Ekonomi Notu” başlıklı raporda, Türkiye’nin güçlenen ihracat ve devam eden kamu talebi sayesinde ekonomi dayanıklılığını koruduğu belirterek, Türkiye ekonomisinin 2014 yılına ilişkin büyüme tahmininin yüzde 2,4′ten yüzde 3,5′e çıkarıldığı bildirildi.

Ekonominin 2014 yılının ilk çeyreğinde yeniden dengelenmeye başlamış olmakla birlikte, dış finansman risklerinin azaltılabilmesi için daha fazla düzeltmeye ihtiyaç duyulduğu ve bunun da ihtiyatlı para ve kontrollü maliye politikaları gerektirdiği ifade edilen raporda, yatırımcı güvenini arttırmak ve orta vadede Türkiye’nin büyüme potansiyelini güçlendirmek için şeffaflığı arttırmaya ve yatırım ortamını iyileştirmeye yönelik reformlara ihtiyaç duyulduğu kaydedildi.


‘Vergi borcunuz var, ödeyin’ mektupları geliyorMERKEZ BANKASINDAN FLAŞ TAHMİN

Merkez Bankası, yıl sonu dolar/TL beklentisini 2,17 olarak açıkladı. Cari yıl sonu TÜFE beklentisini ise yüzde 8,29′a geriledi.

Piyasaların 2014 yılı sonu TÜFE beklentisi, Haziran ayı Beklenti Anketi’nde yüzde 8.29′a geriledi. 12 ay ve 24 ay sonrası TÜFE beklentileri sırasıyla yüzde 7.19 ve yüzde 6.62 olarak tahmin edildi. 2014 yılı sonu yıllık GSYH büyüme beklentisi ise Haziran döneminde yüzde 2.8′den yüzde 3.3′e çıktı. Merkez Bankası, mali ve reel sektördeki karar alıcılarla gerçekleştirdiği Beklenti Anketi’nin sonuçlarını açıkladı. 2014 yılı Haziran ayı Beklenti Anketi’ni 75 katılımcı ile gerçekleştiren Merkez Bankası, sonuçları tüm katılımcıların yanıtlarını toplulaştırarak değerlendirdi. Buna göre 2014 yılı Haziran ayı için tüketici enflasyonu (TÜFE) beklentisi bir önceki anket döneminde yüzde 0.25 düzeyindeyken, bu anket döneminde yüzde 0.22 olarak tahmin edildi. Temmuz ayı için TÜFE beklentisi aynı anket dönemlerinde sırasıyla yüzde 0.17 ve yüzde 0.15 oldu. 2014 yılı Ağustos ayı TÜFE beklentisi bu anket döneminde yüzde 0.15 olarak gerçekleşti.ABD EKONOMİSİ 1.ÇEYREKTE 2009 İLK ÇEYREKTEN BU YANA İLK KEZ %2.9 DARALDI

Singapur 18 trilyon dolarlık altın endüstrisindeki payını artırmak için arayışa girdi. Güneydoğu Asya’nın en büyük borsa operatörü Singapore Exchange Ltd. bu doğrultuda, toptan kilobarlık altın kontratı açacak.

Dünya Altın Konseyi, Singapur’un ticareti geliştirme organı ve Singapore Bullion Market Association tarafından yapılan ortak açıklamada, 25 kilogramlık altın kontratının Eylül ayında açılabileceği belirtildi. Altın Asya’da sabah 3 saat kadar işlem görecek.

Barcelona Twitter'dan duyurdu: Yeni sponsorumuz Türk

Radikal.com.tr – Barcelona Kulübü, Beko ile olan sponsorluk anlaşmasını

Twitter

üzerinden duyurdu. Kulüp, ‘Türk

beyaz

eşya ve tüketici elektroniği markası Beko Barcelona’nın yeni sponsoru.

Resmi

imzalar

bugün

atılacak’ açıklamasını yaptı.

Öte yandan bu dev sponsorluk anlaşmasını duyurmak için bugün, Barcelona’da Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa V. Koç’un da katılacağı bir basın toplantısı gerçekleştirilecek.

Adı: Türkiye Küridistanı

Radikal.com.tr- Taraf”tan Bahar Kılıçgedik’in haberine göre; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı,

Türkiye

Kürdistan Demokrat Partisi’nin (T-KDP) kuruluşuna onay verdi. Başsavcılık, incelediği parti tüzüğünde Anayasa ve Siyasi Partiler Yasası’na aykırılık bulmadı. Kurucu Genel Başkanlığı’nı Mehmet Emin Kardaş’ın yaptığı T-KDP, ocak ayında İçişleri Bakanlığı’na kuruluş dilekçesini vermişti.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, isminde Kürdistan bulunan siyasi partiye onay vermesi bölgede olumlu karşılandı. Taraf’a konuşan avukat Mehmet Emin Aktar, “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının özellikle Kürdistan ifadesini Anayasa’ya aykırı bulmaması çok önemli bir gelişme” dedi. “CEZALANDIRMA YÖNTEMİYDİ”

Aktar, şöyle devam etti: “Kürdistan ifadesi sürekli cezalandırma yöntemi olarak uygulandı. Kürdistan ifadesini kullanmak, başlı başına silahlı örgüte üye olmak sayılıyordu. Bu ifade cezalandırmaları beraberinde getiriyordu. Bırakın Kürdistan ifadesi, Kürtçe bile sakıncalı bir ifadeydi. Yargıtay kararı, Kürdistan’ın kabul edilmesidir. Bu, gecikmiş de olsa, Kürdistan’a onay verme anlamına geliyor. Bu karar aynı zamanda yargının da son gelişmelere uyum sağladığını gösteriyor. Güzel bir gelişme. Bu anlamda biz hukukçuların da çalışması var. Yakın zamanda ‘Kürdistan Hukukçular Birliği’ için başvuruda bulunacağız. Şu an çalışmalarımız sürüyor.” “ÇOK GECİKTİ”

Kürt tarihi hakkındaki çalışmalarıyla tanınan araştırmacı-yazar Naci Kutlay ise Taraf’a konu hakkında şunları söyledi: “Çok gecikmiş bir gelişmelerdir. İsminde Kürdistan kelimesinin geçmesine mi bakacağız, yoksa onun getirdiklerine mi, önüne koyduğu programa mı? Tarihte Kürdistan eyalet ve vilayet olarak zaten tanınmıştı. Selçuklular zamanında Kürdistan İran’da, Osmanlı’da ise 1847’de Kürdistan eyaleti kurulmuş. Şimdi siz geliyorsunuz yıllarca bunu yasaklıyorsunuz. Bence hiç bir tehlikesi yoktur. Yeter ki insanları birbirine yaklaştıran şeyler olsun.” O KELİMEYİ KULLANAN HAPSE GİRİYORDU

Kürdistan kelimesinin geçtiği demeçler verenler, bu adla dernek kurmak isteyenler her defasında ya sanık olmuş ya da savcılığa şikâyet edilmişti. İçişleri Bakanlığı, Diyarbakır’daki bir gençlik derneğinin isminde yer alan Kürdistan sözcüğüyle ilgili kararında, “Kürdistan kelimesi Anayasa’nın 14. ve TCK’nın 302. maddelerine göre suçtur. Dernek adında bu kelime kullanılamaz” dedi.

Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, Siirt Belediye Başkanı Selim Sadak’ı 2010’da bir gazeteye “Kürdistan’ı kurmaya gerek yok, zaten Kürdistan kurulmuş, bu bölgenin adı yüzyıllardır Kürdistan’dır” dediği için bir yıl hapse mahkâm etmişti. Mahkeme heyeti, Sadak’ın “terör örgütü propagandası yaptığı”nı iddia etmişti.

Demokratik Toplum Partisi (DTP) Şanlıurfa Merkez İlçe yöneticisi Ahmet Atış, kızına “Helin Kürdistan” ismini verdiği için davalık oldu. Kürdistan adını “terör örgütü propagandası” olarak kabul eden Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı, Atış hakkında soruşturma başlattı. BAŞBAKAN DA SUÇLANDI

Başbakan

Tayyip Erdoğan

’ın Diyarbakır’da Barzani buluşmasında söylediği “Kürdistan” sözü de yargıya taşındı.

Başbakan Erdoğan

ve kabine üyeleri hakkında Res’en Emekliler Platformu Derneği üyesi Emekli Tabip Binbaşı Hayri Çelik

İstanbul

Savcılığı’na şikâyette bulundu.

Gül hala oyunda mı?

Radikal.com.tr-Bekir Ağırdır t24.com.tr’de ‘Seçim rallisinde 2. etaba girilirken Erdoğan ve

Ak Parti

için senaryolar’ başlıklı yazısında Cumhurbaşkanı Gül’ün açıklamaları ve Erdoğan sonrası senaryoyu yazdı. Ağırdır yazısında şunlara vurgu yaptı: 


Seçim rallisinin Cumhurbaşkanlığı etabı adayları belli oldu artık. Dünkü Abdullah Gül’ün açıklamasından sonra yarışın

Recep Tayyip Erdoğan

, Ekmeleddin İhsanoğlu ve Selahattin Demirtaş arasında olacağı anlaşılmış oldu.

A.Gül’ün açıklamaları ne anlama geliyor? Gül Ak Parti’nin geleceğinden söz sahibi olmak istediğini açıklamış oldu. Aslına bakılırsa baştan beri kamuoyundaki ve özellikle Erdoğan yandaşlarındaki beklenti ve Gül’ün siyasi geleceğine dair ima edilenler yanlıştı.

Bir süredir Erdoğan yandaşlarınca bir kamuoyu algısı oluşturulmaya çalışılıyor. İma edilen, Erdoğan’ın hem halkın oyu ile seçilecek Cumhurbaşkanı olması hem de siyaset tarzı nedeniyle fiilen yarı başkanlık sistemine dönülmüş olacağı. Her şeye müdahil bir Cumhurbaşkanı algısı şimdiden yaratılmaya çalışılıyor. Ama bu yayılmaya çalışılan görüş birkaç nedenden sorunlu idi.

Birincisi, sistem Başbakan ve yürütme üzerine kurulu. Cumhurbaşkanı hemen tüm yetkilerini ya Meclis ya Hükümet ile paylaşıyor. Teklifin hükümetten, yasanın Meclis’ten gelmesi gerekiyor. Üstelik Cumhurbaşkanı’nın sorumluluğu yok. Sorumluluk ya Meclis’te ya da hükümette. Halkın oyu ile seçilmenin getirdiği siyasal güç ile anayasal güç farklı şeyler. Böyleyken siyaset tarzını bildiğimiz Erdoğan elbette sistemi zorlayabilir, zorlamak isteyebilir ama yapabileceklerinin sınırı var. Zorlamaların üreteceği gerek siyasi kavgaları gerekse de anayasal kurumlar arası gerilimleri ve bunların siyasi sonuçlarını kim göğüsleyecek?

Elbette Ak Parti. O durumda da ikinci neden ya da soru gündeme geliyor. Erdoğan’ın ima edildiği gibi Cumhurbaşkanlık yapabilmesinin iki önkoşulu var. İlki yeni Ak Parti lideri ve Başbakan olan kişinin buna uygun, biraz da karizması ve liderlik iddiası düşük birisinin olması. İkincisi de Ak Parti’nin Haziran 2015’de bugünkü gücünü, oy oranını koruyor olması. Ak Parti’nin yeni liderine biçilen bu iki misyon birbiriyle çelişik. Düşük profilli bir başkan ve Başbakan tayin etmekte sorun yok. Ama bu düşük profilli başkan ile Ak Parti Haziran 2015 seçimlerinde nasıl bugünkü gücünü koruyabilecek? Tartışmalarda Erdoğan yandaşlarının ima ettiği Anayasa değişikliği ile Başkanlık sistemine geçişi sağlayacak Ak Parti gücünün en az yüzde 50 oy olması gerekir ki düşük profilli başkanla bu nasıl mümkün olacak? Haziran 2015’te Ak Parti’nin iktidarı kaybetmesi ya da iktidarı çok az bir oy farkıyla sürdürebilmesi hallerinde Erdoğan ima edilen yarı başkanlığı hükümete ve seçmene rağmen nasıl sürdürebilecek?

Bu nedenle Erdoğan’ın adaylığının açıklanmasını geciktiren şey Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı arzu ve niyetini sorgulaması değil yukarıda not etmeye çalıştığım paradoksu henüz çözememiş olması.

Buradaki bir başka risk de ima edilen güç kullanımı ve bunun üreteceği siyasi gerilimlere seçmenin Haziran 2015 seçimlerinde nasıl tepki vereceğinin hesaplanamıyor olması.

Erdoğan’ın kafasındaki çözüm belki Ahmet Davutoğlu idi. Fakat Davutoğlu’nun iki handikapı var ve zaman ilerledikçe bu handikaplar aşılması zor eşiklere dönüşüyor. Birincisi artık Ak Parti örgütünde ve seçmeninde bile sorunlu hale gelmiş olan Orta Doğu, Suriye politikaları ve özellikle IŞİD meselesi. Orta Doğu’da ilkesel olarak doğru gibi görünse bile izlenen politikaların, kurulan ittifakların sorunlu olduğu, en azından bölgede neredeyse etki alanımızın başta iddia edilenden de geri olduğu açık. İkincisi de inandırıcılık sorunu. Yeni başkan ve Başbakan ile birlikte Avrupa Birliği ve dış politika konusunda bazı rota değişiklikleri gerekiyor. Rota değiştirmek ya da düzeltmek kadar yeni rota konusunda

Türkiye

’nin ve hükümetin AB’ye ve dünyaya karşı inandırıcı olması da gerekiyor. Davutoğlu’nun kendi yarattığı ve Erdoğan’ı da inandırdığı kağıt üzerindeki illüzyonun gerçek hayatta sonuna gelindiği gibi Davutoğlu kendi inandırıcılığını da hem içte hem dışta giderek kaybediyor.

Tüm bu unsurlar bir arada düşünüldüğünde Erdoğan için de Ak Parti için de başta varsayılandan daha güçlü bir başkana, Başbakan’a ihtiyaç var. Bu da Erdoğan’ın siyaset tarzı gereği şimdiye kadar ki Cumhurbaşkanlarından daha aktif ve etkin olması ama yandaşlarının ve adamlarının ima ettiği gibi de yarı başkanlık falan olmayacağını kabul etmesi anlamına gelir. Yani Erdoğan Ak Parti ve yürütme üzerindeki gücünü paylaşmak zorunda kalacak.

Tüm bunları dikkate alınca A.Gül hala oyunda. Muhtemelen 28 Ağustos veya takip eden bir-iki gün içinde Ak Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulu parti tüzüğünün 78. maddesince üyelerinden birini genel başkanvekili seçecek ve yeni genel başkanı seçmek üzere büyük kongrenin olağanüstü toplanma tarih, yer ve zamanını kararlaştırıp ilan edecek. Ki bu süre yine aynı tüzük maddesince en geç 45 gün olarak tanımlı. Yani Eylül son haftasında veya Ekim ilk haftasında Ak Parti Kurultay yapacak ve Gül aday olacak.

Gül’e rakip çıkar mı? Gül seçilse bile Haziran 2015 seçimlerini mi beklerler yoksa erken seçim mi olur? Henüz bunları kestirebilmek olanaklı değil. Senaryonun böyle çalışabilmesinin hala tek koşulu Erdoğan ile Gül’ün yeni siyasi rol paylaşımında, rollerini oynarlarken ki siyaset tarzlarında bir mutabakat üretebilmelerine bağlı. Bir bakıma ikisi de birbirine bağımlılar. Ak Parti de ikisine.

IŞİD: Mekke'yi basacağız, Kabe'yi yakacağız

Radikal.com.tr – Irak ve Şam

İslam Devleti

(IŞİD) grubu üyelerine ait bir hesaptan Mekke’de bulunan Allah’ın evini tahrip etmek tehdidinde bulunularak şöyle denildi: “Allah’ın izniyle Şeyhimiz el-Bağdadi önderliğinde Mekke’de taşlara ibadet edenleri (Hacıları) öldürecek ve Allah’ın yerine ibadet edilen Kabe’yi de yıkacağız!”

TWİTTER

‘DA TEHDİT YAĞDIRDI

Cumhuriyet’in haberine göre, “Ebu Turab el-Mukaddesi” adlı terörist Twitter hesabından şunları söyledi: İnsanlar taşlara dokunmak için Mekke’ye gidiyorlar, Allah için değil. Allah’a yemin olsun eğer Suudi Arabistan’ı fethedersek Allah’tan başkasına ibadet edildiği için Kâbe’yi yıkacağız.”

Cem Yılmaz'ın oyunculuk teklifine rağbet yok!

Radikal.com.tr- Cem Yılmaz, son filmi ‘Pek Yakında’nın çekimlerine devam ediyor. Ozan Güven, Zafer Algöz gibi isimlerin rol aldığı filmde Yılmaz, yaptığı reklam anlaşması gereği amatör 2 oyuncuya da yer verecek. Bu kapsamda gönüllülerin firmanın internet sitesine videolarını yüklemeleri istendi. Tanıtımla sayı ancak 14 arttı

Siteye video gönderenler arasından 2 kişi Yılmaz’ın ‘Pek Yakında’ kadrosuna katılacak. Ancak yaklaşık bir haftadır açık olan siteye ilk 3 gün sadece 4 kişi video ekledi. Sayının, yapılan reklam çalışmalarıyla ancak 18′e çıkması kalması şok etkisi yarattı. En popüler aday 908 oy topladı

Sosyal medyayı kendine has bir şekilde kullanan Cem Yılmaz, 6.5 milyon kişilik takipçi listesinden beklediği geri dönüşü alamadı.1 haftalık videolar içerisinden Serkan Karakurt adlı katılımcı 908 kişi tarafından oylanarak en popüler kişi haline geldi. (Günaydın)

İşte Hikmet Karaman gerçeği

Teknik direktör arayışını sürdüren

Galatasaray

’da

Başkan

Ünal Aysal’ın, geçtiğimiz sezon Kayseri Erciyesspor’u çalıştıran tecrübeli hoca Hikmet Karaman ile bir araya gelmesi birçok spekülasyona yol açmıştı. Bu görüşme, “Acaba Galatasaray’ın başına mı geçecek” sorularına yol açmıştı. Aysal da sıcağı sıcağına, “Karaman ile görüştüm, ama teknik direktörlük için değil” diye konuya açıklık getirmeye çalışmıştı.


Tugay Kerimoğlu neye uğradığını şaşırdı!KURMAYLARDAN GÖRÜŞ ALACAK

Başkan Aysal’ın Karaman ile tam olarak ne için görüştüğü ortaya çıktı. Sarı-kırmızılı yönetimin, Hikmet Karaman’ı ‘

futbol

danışmanlığı’ pozisyonu için düşünüp bu yüzden temasa geçtiği öğrenildi.

Aysal’ın, Karaman’ın tecrübesi ve Alman ekolüne de yakın bir antrenör olması nedeniyle ‘futbol danışmanlığı’ pozisyonu için ön görüşme yaptığı ve bu konuda fikirlerini aldığı belirtildi. Aysal’ın, bu konuda kurmayları ile görüştükten sonra bir adım atıp atmamaya karar vereceği dile getiriliyor. (

Hürriyet

)

Mevlüt Erdinç 3 yıllığına Aslan

Trabzonspor'da kombine satışları başladı

TRABZON – Bordo-mavili kulüpten yapılan açıklamada,Trabzonspor’un önümüzdeki sezon Hüseyin Avni Aker Stadı’nda oynayacağı resmi müsabakalar için kombine kartların bugün satışa çıktığı, eski kart sahiplerinin 12 Temmuz’a kadar yerlerini tekrar satın alabileceği, aksi takdirde bu koltukların da satışa sunulacağı belirtildi.

Satışlarda, mevcut kombine kart sahipleri ve Trabzonspor kredi kartı sahiplerine yüzde 10, kadınlar ile 2002 ve sonrası doğumlu çocuklara da yüzde 25 oranında indirim uygulanacağı vurgulanan açıklamada, şunlar ifade edildi:

“Taraftarlarımızın kombine kart alabilmesi için öncelikli olarak passolig kartına sahip olması gerekir. Passolig ve kombine kart sahibi olmak isteyen taraftarlarımız, işlemlerini Ziyabey Tesislerimizden gerçekleştirebilecek. Passolig ve kombine kart almak isteyen taraftarlarımızın alışveriş esnasında yanlarında üzerinde TC kimlik numarası yer alan bir kimlik kartı bulundurmaları gerekmektedir.”

Yeni sezon kombine kartlar, kale arkası tribün 600, maraton A-D blok 900, maraton E-H blok 700, maraton B-C-F-G blok bin 200, kapalı kenar 2 bin 500, kapalı orta 3 bin, VIP 6 bin, VIP özel ise 50 bin lira olarak belirlenmişti. (AA)

Ramazan Bayramı tatilinin süresi belli oldu

Radikal.com.tr – 28 Haziran Pazartesi günü Ramazan (Şeker) Bayramı’nın 1. günü kutlanacak. Durum böyle olunca arefe günü de 27 Temmuz Pazar gününe denk geliyor. 28-29-30 Temmuz’u kapsayan (Pazartesi, Salı ve Çarşamba) 3 günlük bayram tatilinin Cuma gününe kadar uzatılıp hafta sonları ile birlikte 9 güne uzaması ihtimali ise bu yıl Cumhurbaşkanlığı seçimine takıldı. BAŞBAKANLIK GENELGESİ

Geçtiğimiz hafta içinde Başbakan Erdoğan imzasıyla yayınlanan genelgede memurların izinlerini Cumhurbaşkanlığı seçimlerine göre ayarlamaları istenmiş ve ‘Cumhurbaşkanı seçiminin her aşamasında görev alması muhtemel kamu personelinin yıllık izinlerinin planlanmasında seçim tarihinin dikkate alınması zorunlu görülmektedir’ denilmişti.

Güneşi Beklerken'in son bölümünde neler yaşandı?

Güneşi Beklerken’in son bölümünde neler oldu? Zeynep’in sürpriz kararı neydi? Tüm detayları haberimizden öğrenebilirsiniz.

Kanal D’nin büyük beğeniyle izlenen gençlik dizisi “Güneşi Beklerken” bu hafta da temposu yüksek, heyecan dolu bir bölümle ekrana geliyor. Dizinin bu bölümünde; Zeynep, Bora’nın erkek arkadaşı olduğunu açıklıyor. Ardından da ortalık karışıyor.

Babasını karşısında bulan Kerem, ilk şoku atlattıktan sonra ona hesap sorar. Kerem’in kendisini affetmeyeceğini anlayan Ahmet ona bir teklifte bulunur. Babası ile bir anlaşma yapan Kerem, herkesten gizli verdiği sözü yerine getirmek için harekete geçer.

Yıldız’ın ani gelişi ise Aksel’i şüphelendirir. Ona karşı soğuk ve mesafelidir. Begüm ise Aksel’in aksine yıllar sonra annesine kavuşmanın tadını çıkartır. Zeynep’i okula bırakan Bora ile Kerem arasında yeni bir tartışma çıkar. Zeynep’in Bora’nın erkek arkadaşı olduğunu açıklaması ise bomba etkisi yaratır.Güneşi Beklerken’den Beklenmeyen Haksızlık

Yayın hayatına başladığında, belki de hiçbirisinin aklından geçmiyordu bu kadar büyük bir fan kitlesine sahip olacakları… Reytingler oldukça sıradanken, yoğun fan kitlesiyle sosyal medya aracılığıyla oldukça geniş bir yankı uyandırmakta Güneşi Beklerken ama isteneni veriyor mu derseniz?.. Hayır…

Dizi klasik Türk dizisi kıvamında; acılar, kavuşamayan aşıklar ve kötülerin kazanması üzerine kurulu ve insan gerçekten bir yerden sonra kim için, ne için olursa olsun ister istemez yapımdan uzaklaşıyor… Atılan Yanlış Adımlar

Emre Kınay, Kerem Bürsin, Hande Doğandemir, İsmail Ege Şaşmaz ve Yağmur Tanrısevsin’in başrolleri paylaştığı dizide, kavuşamayan aşıkları; Kerem Bürsin (Kerem) ve Hande Doğandemir (Zeynep) oynamaktalar. Pek tabi fanların en büyük hayranlığa sahip olduğu isimler de onlar… Buna karşılık senaryoda çok yer bulamayan ve sürekli sürümcemede bırakılan bir aşk yaşıyorlar. Bir bölüm mutlularsa, geri kalan on bölüm tahmin ettiğiniz gibi; ağlama, sızlanma, kavuşamama, hasret çekme ama karşı karşıya gelince de pas vermemeler üzerine kurulu…

Dizinin kötü karakterlerinin başında ise Yağmur Tanrısevsin’in hayat verdiği Melis karakteri gelmekte. Senaryoda oldukça sık yer bulan Melis karakterinin şahsen en dayanamadığım noktası ise ağlaması. Ne yazık ki rolün bu konuda hakkını veremiyor Tanrısevsin… Eğitim alması mı gerekir, yoksa senaryoda artık ağlatılmaması mı bilemiyorum ama bir şey yapılması gerektiği çok açık. Bir dizi inandırıcılık üzerine kurulmaya çalışılıyorsa, inandırıcılıktan oldukça uzak ağlama sahnelerine bu kadar sık yer verilmesi çok amaçsız. Ağlayamıyor işte, ne kasıyorsun yani?.. Bununla birlikte annesi Tülin (Gökçe Yanardağ) ile Melis’in sahneleri neredeyse dizinin diğer başrollerinden daha çok ve daha detaylı bir anlatıma konu olmakta. Şahsen Tülin karakterinin de çok fazla şişirildiği kanaatindeyim ve bu karakteri izlerken oldukça sıkılanlardanım… Gökçe Yanardağ’ın oyunculuğuna lafım yok ama bu karaktere gerçekten yersiz fazla sahne yazılıyor…

Elbette bir dizinin yapı taşlarındandır kötü karakterler. Konuyu onlar sürüklerler ve yine konuların aydınlatılması ve çözüme kavuşturulması noktasında onlara ihtiyaç vardır. Ama bu, bölüm boyunca diğer başrollerden ve oyunculardan daha çok sahnede bulunmalarını gerektirir mi derseniz?.. Hayır..

Ortada büyük bir aşk var… Zeynep ve Kerem ikilisinin ve bu aşka gölge düşüren Yağmur karakteri var. Birde ilk bölümlerde senaryoda oldukça yer bulan ama son zamanlarda, dizinin içinde başka bir dizide oynuyormuşcasına takılan Barış karakterimiz var… İsmail Ege Şaşmaz ilginç bir keşif hikayesiyle dizide oynamaya başlamış ama üzgünüm, oldukça tekdüze bir oyunculuğa sahip. Ya senaryonun azizliği ya da onun yetersizliği bilemiyorum, izlerken oldukça atraksiyonlu sahnelere konu olsada heyecan veremiyor. “Vauvv ne olacak acaba şimdi?” denmiyor onun sahnelerinde… Dizinin Fanları Ne İstiyor?

Kerem ve Zeynep’in aşkının yaşanması için fanların dökmediği dil, atmadığı tweet yok ama çare olmuyor isteklerine bütün bu çabaları… Bir dizinin en önemli etkenlerinden birisi de izleyenleridir, yani fanları. Eğer siz reytinglerde istediğinizi elde edemiyor ama sosyal medya aracılığıyla devleşiyorsanız, fanlara daha fazla kulak vermeniz gerekir… Onlarla inatlaşmak, isteklerine kulak asmamak ve istenmeyen, sevilmeyen karakterlerin üzerine yoğunlaşmış bir senaryo kaleme almak nedendir?.. Tamam kavuşurlarsa dizi biter, sürükleyiciliği de kalmaz hikayenin ama bu demek değil ki, hep kötülere çalışılması gerekir…

Dizi ile alakasız ama doğrudan diziyi etkileyen bir olay da, oyuncuların gerçek yaşamları… Kerem Bürsin ve Yağmur Tanrısevsin’in aşk yaşadıkları haberi görsellerle bütünleşince fanlar ayaklandı tabi… Dizide katlanamadıkları Melis karakteriyle, nedense ona hayat veren Yağmur Tanrısevsin’i aynı kişilermişcesine hedef tahtasına oturttular. Burada ise fanlar kusura bakmasınlar ama oldukça haksızlar… Dizi içerisinde olması gereken aşk; onlara hayat veren oyunculara değil, karakterlere ait aşklar… Gerçek hayatta elbette herkes istediğiyle aşk yaşayabilir. Tabi şu var, bu kadar tepki çekeceğini bile bile göze sokulması gerekir miydi?.. Yine hayır… Tabi tüm bunlar Yağmur Tanrısevsin’in üzerine bu kadar fazla gidilmesini asla gerektirmez… Oynadığı karakter itici diye, ona hayat veren Tanrısevsin’i fişlemenin ne alemi var?.. Burada da Kerem Bürsin faktörü devreye giriyor hemen… Türk televizyon ekranlarında çok sık göremediğimiz bir tipe sahip olarak Bürsin, ilk bölümden kızlarımızın gönlünü fethetti. Amerikanvari duruşu, yine Amerikanvari diksiyonu ve iri kasları onu Türk kızlarının aşık olunacak erkekler listesinde birden ilk sıraya taşıdı… Amerika’da da birçok yapımda yer almış Bürsin’in oyunculuğuna laf yok bu arada… Gerçekten oldukça iyi performans sergiliyor. Özellikle dizinin ilk bölümlerindeki o alışılmış “kötü zengin çocuğu” imajını çok iyi yansıttığını düşünüyorum…

Hande Doğandemir’e de biraz değinelim… Liseye giden biri için oldukça büyük durduğu bir gerçek. Özellikle giyinip süslendiği sahnelerde, “Bu mu liseye gidiyor?” dedirtiyor ama oyunculuktaki başarısı, bu durumu hemen örtüyor… Oldukça başarılı bir oyuncu ve karakterinin hakkını veriyor. Birde son zamanlarda şizofren gibi sürekli hayaller üzerine kurulu bir rol ağı olmasa, daha iyi olacak tabi…Ve Karşılığında Olanlar…

Güneşi Beklerken, genel olarak güzel bir dizi diyebiliriz ama sürekli dram dram dram da bir yere kadar… Geçtiğimiz günlerde yukarıda bahsettiğim Kerem Bürsin ve Yağmur Tanrısevsin aşkının ayyuka çıkması sonrası ayaklanan fanları susturmak adına, dizinin bitirileceği dedikoduları dizi ekibi tarafından yayılsada, dizinin Eylül ayında yeniden ekranlarda olacağı kesinleşti kısa süre önce…

Sırf fanları susturmak adına “dizi, fanların tepkileri yüzünden bitecek” haberleri yaymak yerine, senaryoyu biraz da fanların isteğine göre şekillendirmek daha akılcı ve mantıklı olurdu ama Güneşi Beklerken senaryo grubu ve yapımcısının, 17. yüzyıl Fransa’sında ortaya çıkan Klasisizm akımının, “Sanat sanat içindir” anlayışına benzer bir yaklaşımla; izleyicisine ve isteklerine uzak kalmaları, onları bir daha ki sezon için büyük bir riske sokmakta… Eğer böyle sürerse; arkasında seyirci desteği kalmayacak bir yapım olarak, bugün sırf fanları susturmak için; “dizi bitecek” haberleri yayan ekibin, o zaman dizi bitmesin diye taklalar atacağı ise acı bir gerçek…